ANKARA Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün, Ergenekon’un ikinci dalgasında gözaltına alındı, bir süre tutuklu kaldı. Serbest bırakıldıktan kısa bir süre sonra, kendisiyle konuşarak bir haber yazdım. Haberde, Sinan Aygün’ün Genelkurmay Başkanı ve hükümetten önemli bir isimle görüşerek mesaj trafiğine aracılık ettiğini kayda geçirdim.
Kapatma davası sürecinde kurulan bu temas, Ergenekon davası da dikkate alındığında önemliydi.
Gazetem haberime güvendi ve manşete çekti. Ancak Aygün kendisiyle bir gün önceki görüşmemi yok sayarak haberimi yalanladı, "Ne görüştüm, ne de mesaj taşıdım" açıklamasını yaptı.
Ben de o yalanlamayı yalanladım, "Belgeler mahkeme kayıtlarında" diye yazdım.
Sağolsun başta Genel Yayın Müdürüm Ertuğrul Özkök olmak üzere Yazı İşleri arkamda durdu.
Sinan Aygün’ün inkárı kadar, gazetecilik inadıma da söz hakkı tanındı.
* * *
Aradan yaklaşık bir yıl geçti, ikinci iddianame ekleri yayımlandı. 64’üncü klasörün 182’nci sayfasında Sinan Aygün’ün İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde verdiği ifade yer aldı. İfadenin 15’inci sayfasına göre Sinan Aygün’e "Ağabey" dediği kişiyle yaptığı görüşme soruldu. Ama soruya temel oluşturan telefon konuşması kaydını okuduğumda anladım ki, ağabey bir değil aslında iki... Daha fazla kafanızı karıştırmadan dilerseniz 1 Mayıs 2008 günü saat 13.38’e dönelim.
Aygün ismi bilinmeyen bir erkekle telefonda konuşuyor, karşısındaki soruyor:
- Ne yaptın görüştün mü?
- Kimle, he abiyle mi, görüştüm görüştüm. Abi ne yapsın, Adapazarı olaylarından (Türk-Kürt çatışması EB) çok rahatsız olmuş, başımıza bela olur bu iş diyor. Ankara’da olsa bu ayaklanmaya kadar götürür diyor. Partinin (AKP) kapatılacağına kesin gözüyle bakıyor. Baştaki adamlara ceza geleceğini biliyor. "Onlar dinci, kesin saklanacaklar" diyor.
Sinan Bey, ağabey dediği kişiye verdiği siyasi tavsiyeyi de telefonda anlatıyor:
- E ondan sonra ne olacak?.. Dedim ki bunların içinde hem muhafazakár, hem milliyetçi adamlardan bir şey olur. Cemil Çiçek’e yönlendirdim işi. Bunların aklını başına toparlayabilecek, işte 301. maddeye karşı duran, Kürtlere karşı bayağı mücadele eden bir adam. Çağır bir konuş kendisiyle... ’Bizim çağırmamız olmaz, o talep etse görüşeyim’ dedi.
Peki kim bu ağabey derseniz, konuşmanın ilerleyen bölümünde eşkáli ortaya çıkıyor:
- Devam edecek misiniz, "Yok" dedi, "Şerefsiz miyim, Sinan öyle şey olur mu, ben evi yaptırıyorum, boyası badanası bitti, yengen mobilya alıyor, beğeniyor." Fenerbahçe Orduevi’nde oturacakmış.
Sondan başlarsak, Fenerbahçe Orduevi’nde oturacak kadar yüksek rütbeli bir komutan.
Görev süresi uzatılması ihtimali tartışılıyor ama kendisi istemiyor.
Hilmi Özkök gibi İzmir’de değil, İstanbul’da ev sahibi.
Evet bildiniz, bence de eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt.
* * *
Gelelim ikinci ağabeye... Kim olduğu aşağı yukarı belli.
O ağabey de Sinan Aygün’ü aramış, telefon konuşmasından anlıyoruz:
- O ağabey aradı beni. "Beni bir ağabey aradı" dedi. "Görüştün mü?", "Görüştüm, anlattım ona da, seninle bir görüşmek istiyor, herhalde bugün yarın görüşecekler" dedim.
* * *
Burası Ankara... Çok ağabey yaşar. Her zaman birbirlerine diyecek lafları olur.
Ama onlara güvenip kulaktan kulağa oynayanın çoğu kez canı yanar!