Enis Berberoğlu: Batık Bankalar Caddesi






Enis BERBEROĞLU
Haberin Devamı

DÜN öğle saatlerinde Büyükdere Caddesi'nden geçerken Şişli'nin eski Belediye Başkanı Gülay Atığ'ın ‘‘Bankalar Caddesi’’ projesini hatırladık...

Gülay Atığ'ın ilham aldığı üç asırlık orjinal Bankalar Caddesi'ni yeniyetmeliği günlerinde her sabah ve akşam arşınlayan, o tarihte ismini dahi bilmediği Kamondo Merdivenleri'ni tırmanarak okuluna ulaşan artık orta yaşlı bir İstanbullu sıfatıyla eski başkanın hakkını teslim edelim ki... Yeni Bankalar Caddesi veya Gülay Atığ'ın koyduğu İngilizce adıyla İstanbul'un Wall Street'ini yaratma projesi tutmuş...

Ama tek ve çok önemli farkla...

Ahali Yeni Bankalar Caddesi demiyor, başına ‘‘Batık’’ sıfatını da eklemeyi unutmuyor... Batık Bankalar Caddesi'nde ayakta kalan birkaç istisna dışındakiler Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından yönetiliyor...

* * *

Bankalar neden battı, hortum ne kadar uzundu türü tartışmaları bugünlük bir yana bırakıyoruz... Yeni bataklar önlenebilir mi, mümkün değilse sayısı en aza inebilir mi, artık bu sorulara da kafa yormak gerekli...

IMF, Dünya Bankası ve Kemal Derviş'in ortak söylemi iyi anlaşılmalı...

Dış kaynak için önümüze konulan ‘‘Yolsuzlukla Mücadele’’ koşulu katiyetle iç meselemize müdahale sayılmamalı... IMF ve Dünya Bankası'nın bu yöndeki telkinleri yeni ve Türkiye'ye özel değil...

Dünya ekonomisini sarsan Güneydoğu Asya krizi sırasında özellikle Endonezya gibi ülkelerde iç ve dış kaynakların hangi ölçüde/yollarla heba edildiği ortaya çıkınca uluslararası kuruluşlar hükümetlere sundukları reçetelere iki yeni kriter eklediler:

Şeffaflık ve hesap verebilir olmak...

* * *

IMF ve Dünya Bankası'nın geçen eylül ayındaki Prag toplantısında teyit edilen bu ilkelerin önemi Türkiye'nin hemen akabinde girdiği ekonomik krizde daha iyi anlaşıldı.

Eğer mali piyasalardaki şeffaflık ilkesi gerçek anlamda uygulansaydı, başta kamu bankaları olmak üzere sistemin/programın geleceği hakkında bu ölçüde yanılgıya düşülmezdi... (IMF'nin bankacılık sektörü ve özelinde kamu bankalarıyla ilgili eksik bilgi aldığı yolundaki şikáyetleri ne ölçüde haklıdır, ayrı tartışma konusudur.) Hesap verebilir olmak ilkesinin ne kadar yerinde olduğunu kavramak için ilk programdaki fiyaskonun faturasının sadece iki bürokrata çıkarılmasını izlemek yeterlidir.

* * *

Aslında isimler önemli değil... Ama siyaset sahnesindeki değişime örnek vermek gerekirse... Kamu bankalarından, fonlardan gizli-saklı kredilere, Merkez Bankası marifetiyle seçim ekonomisine karşı çıkan Kemal Derviş'in yıldızı parlıyor... Buna karşılık DSP'nin ve hükümetin gizli ikinci adamı Hüsamettin Özkan kurultayda neredeyse tek tip oy alan (995-1000 oy arası) Parti Meclisi listesine en az oyu toplayarak (921 oy) seçilebiliyor...

Yerleşik düzenin nefesi artık iyice kesildi... Ne Batık Bankalar Caddesi istiyor, ne de Batık Partiler Meclisi...

Hesap sorma zamanı yaklaşıyor.

KARŞI GÖRÜŞ-KATKI

‘‘Bir partinin demokratik olabilmesi için adının içinde ‘‘demokratik’’ sözcüğünün geçmesinin yeterli olmadığı dün DSP kongresinde bir kez daha anlaşıldı. Rekabet ve hoşgörü gibi çağdaş değerler yerine, baskı ve yıldırma anlayışının esir aldığı bir parti ve yönetim zihniyetinin, kendi kongre üyeleri ve genel başkan adaylarına dahi vermediği bir özgürlüğü halkımıza nasıl sağlayacağı, üzerinde uzun uzadıya düşünülmesi gereken bir olgudur. Bu anlayışla DSP'nin dün gerçekleştirdiği kongrenin bir demokrasi katliamı haline dönüştürülmesini kınıyoruz. Bu konuda başta Sema Pişkinsüt olmak üzere genel başkan adaylarına ve onları destekleyen delegelerin sonuna dek yanındayız. Sorumlular hakkında adli ve idari işlemlerin bir an önce başlatılmasını talep ediyoruz.’’

(Burak ERTAŞTAN)

Yazarın Tüm Yazıları