Paylaş
BELKİ de yıllarca başkent gazeteciliğinde dirsek çürüttüğümden, Ankara'nın gücü hakkında hep çelişki yaşarım...
Kimi zaman çok abartır, bazen de pek küçümserim... Zaten galiba bu iki ucun arasında dolaşmak gazeteciliğin tabiatına aykırı... Orta yolu seçince mesele manşete sığacak kadar basitleşemiyor.
* * *
Yine de ruh sağlığımın dünyayı ve dolayısıyla Türkiye'yi de ABD'nin yönettiği paranoyasına kapılanlara göre daha yerinde olduğu kanaatindeyim... Dolayısıyla Kemal Derviş'in Türk ekonomisinin patronluğuna atandığı yönündeki teşhislere itibar niyetinde değilim...
Hatta aksine, asıl Ankara'nın gücü yetmediği her konuda olduğu gibi sorunu taşerona havale ettiğini düşünüyorum.
Bu tezime dayanak olacak örnek çok...
Ama yakın tarihteki en çarpıcısını seçersek:
Güneydoğu sorunu patlak verdiğinde siyaseten çözülebilecek boyuttaydı.
Ankara'nın aymazlığı, ‘‘birkaç çapulcu’’ palavrası, ‘‘gerilla’’ sözcüğünü kullanan İçişleri Bakanı'nın ayağının kaydırılması meseleyi malum boyuta taşıdı. Ankara'da siyasi-mülki erkan baktı ki, Güneydoğu krizini yönetemiyor, işi Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ihale etti...
Ekonomi yönetimindeki üslup da Güneydoğu örneğinden farklı sayılmaz...
Çöpe giden geçen programın taşeronu Merkez Bankası Başkanı ile Hazine Müsteşarı idi. Yani iki bürokrat ile IMF memurları, siyasiler tarafından taşeron tutulmuştu... Bu seferki programın taşeronu olarak da Devlet Bakanı Kemal Derviş seçildi. Çabamız, kaderinin bürokratlara benzemesi için...
* * *
Ankara'nın kriz sürecindeki teknik analiz grafiğini çıkarmaya çalışırsak...
1) Görmezden gelme: İlk aşamada soruna karşı duyarsız kalma, çürütme veya zamana bırakma dönemi yaşanır.
2) Ver kurtul-Vur kurtul dalgası: Kriz kendiliğinden sona ermezse, siyasi/idari aczin iyice ortaya çıkması ihtimalinden kaynaklanan panikle aşırı uçlar arasında dolaşan taktik ve söylemler gündeme gelir... ‘‘Ver kurtul-Vur kurtul’’ saçmalığı bu ruh haline iyi örnektir.
3) Taşerona havale: Varlığı iktidarda kalma içgüdüsüne bağlı organizma güç alanı dışına çıkan sorunu yeniden inkára yönelir, çözümü sistem dışına ihale eder... Böylece bir bankacı dostumuzun söylediği gibi, ‘‘Türkiye'yi idare edebileceği kadar küçültmeyi dener...’’
* * *
Ekonomik krizin işaretlerini aylarca inkár eden Ankara, ‘‘Ver kurtul-Vur kurtul’’ aşamasında kamu bankalarını elden çıkarmaya zorlanıyor.
Bankasız siyaset hazretlerin hiç bilmediği, çok korktuğu coğrafyadır.
O yüzden kabul etmiş gibi gözüküp sonradan çamura yatabilirler.
Bu operasyon için gelecek dış kaynağı kullanıp seçime kaçabilirler...
Veya -iyimser senaryo ile- ulufe sistemiyle birlikte tasfiye olurlar.
Kararı size kalmış: Hem hükümeti, hem Kemal Derviş'i sevmek mümkün değil.
Tercihizi yapın, eğer Derviş'e umut bağladıysanız -ilk bakışta ters gözükse de- hükümete karşı muhalefete geçin... Kemal Derviş'in sadece dış yardım girişi için kullanılıp bir kenara atılmasını önleyin. Susurluk sürecindeki gibi sokaklara dökülüp ekonomik reform sürecini savunun...
Aksi halde başımıza gelecek var!
Paylaş