Apo mu, yoksa Barzani mi?

ANKARA
KİMİLERİ bu başlığı, "40 katır mı, yoksa 40 satır mı?" formatında okuyacak, biliyorum.

Tepkilerini anlayabiliyorum, sadece meramımı ifade edecek kadar sabır bekliyorum.

Dün sabah masamda Yalçın Küçük’ün yeni kitabını buldum.

"İsimlerin İbranileştirilmesi" cildinin sayfalarında el yazısı not ilişikti.

Yalçın Küçük Hoca diyordu ki:

"Bu ara Barzani ve içerdeki Barzani Partisi’ne çok hoşgörülü yazıyorsunuz. Benzer görüşleri Ak-ist (Küçük, Ak Partilileri böyle anıyor) şeflerinden de duyuyoruz."

İmralı’dan ateşkes ilanının ertesi günü bu satırları okumak ilham vericiydi.

Çünkü Kürt coğrafyasında sorunlar da, çözüm önerileri de nedense hep çoğul ifade edilir. Misal, "Kürtler ne istiyor?" diye merak beslenir veya "Kürtler devlet mi kuruyor?" korkusu yaşanır.

Bu genellemeyi her duyduğumda gözümün önünde komik kareler canlanır: Düşünsenize, Kürtler koro halinde istek sıralıyor veya elde kazma kürek topluca duvar örüyor!

Yani Türk paradigmasının -anlaşılır sebeplerle de olsa- Kürt varlığını lidersiz tasavvuru abestir.

Ve madem ki Yalçın Küçük Hoca isim verdi, öyle devam edelim.

* * *

Kürt ve lider sözcüklerini birlikte kullanma fobisi aşıldığında mesele gelir isme dayanır.

İmralı mahkûmu mu, yoksa Kuzey Irak’ın mimarı Mesut Barzani mi?

Bu soru hiçbir şekilde "muhatap alma" hazırlığı sayılmaz, inanın.

Öncelikle durum tespiti ve dost/düşman tarifidir.

İsimlere dönersek; Türk solu bir süre PKK’ya sıcak baktı. Ama Marksist kılıf geçirilmiş ilkel milliyetçilik damarı -Yalçın Küçük de dahil- çoğu aydında hayal kırıklığı yarattı.

Oysa, aile, aşiret bağları güçlü muhafazakár Kürt camiasında Marksist aşının tutmayacağı belliydi.

Yani PKK’nın söylem-eylem tutarsızlığına düşeceği kesindi.

Bu dağınıklık, Abdullah Öcalan’ın yakalanmasından sonra iyice su üstüne çıktı.

Resmi makamlar, Öcalan’ın örgüt üzerindeki gücünün erimesini gün be gün takip etti.

Abdullah Öcalan’ın kamuoyuna yaptığı açıklamada geçen "... bir sonuç elde edilmezse, bundan sonra ne ben bir çağrı yapabilir, o gücü kendimde bulabilirim, ne de PKK beni dinler" cümlesi bile yolun sonunun yakın olduğu itirafı sayılmaz mı?

* * *

Yalçın Küçük’ün "Barzani Partisi" diye tarif ettiği Şerafettin Elçi’ye gelince...

Daha önce de yazdığım gibi kendisiyle 1990 Nevruz’unda Cizre’de tanıştık.

Gazeteci olarak PKK’nın kaşıdığı ve çok kan dökülmesine yol açacak bir gerginliği nasıl yatıştırdığına tanıklık ettim, yazdım. Geçen yaz da, PKK’nın Kürt halkına reva gördüğü zulmü cesurca ifade ederek yola çıktığı yeni parti örgütlenmesini izledim.

Yani partiye veya şahsa değil, fikre ve duruşa prim verdim.

Haklı çıktığımı düşünüyorum.

1) Çünkü PKK ve liderinin son kullanım tarihinin geçmiş olduğuna inanıyorum.

2) Ateşkes süreci, yeni düşman aramak yerine çözüm ortağı yaratmak için kullanılsın diyorum.
Yazarın Tüm Yazıları