Aman, olduğun gibi kal!

ÖNCE hayallerin formatı değişti, hak edilen denklik şartı kalktı. Mesela, bizim zamanımızdaki Türk filmlerinde esas oğlanla asıl kız asla doğuştan denk değildi; ama mutlu son mutlaka tekamülle gelirdi.

Diyelim ki filmin ilk sahnelerinde Türkçe konuşmaktan aciz, ağzını her açtığında kent züppelerini isterik kahkahalara boğan köylü kızı önce İstanbul’a taşınır, yaşlı/sosyetik hocalardan giyimi kuşamı, oturup kalkmayı, kitabı müziği öğrenir, esas oğlanı bir kez daha kendisine áşık ederdi.

‘Neden bir kez daha aşk, ilki ne zamandı?’ diye sual ederseniz...

Efendim, zaten esas oğlan asıl kızdaki iç güzelliğe vurgundu ama enayiliğinden farkında değildi.

Ezcümle pembe kitabından yerli filme, fotoromandan ucu yanık mektuplara kadar 1960’ların popüler kültüründe iki altın kural vardı: 1) Aslolan iç güzellikti, yeterince uğraşılırsa dış güzellik az biraz cilayla halledilirdi, 2) Vuslat asgari müşterekte yaşanmaz, cehalet ve köylülüğe prim verilmezdi. Tıpkı Türkiye’nin AB hayali misali, aşk insanı geliştirirdi!

* * *

Gariptir, 1990’larda önce radyo, ardından özel TV’lerle gelen medya gevezeliği iç güzellikten çok herkesin içindeki cüceyi ortaya çıkardı. 1960’ların altın kuralı değişti, olduğun gibi gel magazini baştacı edildi.

Yeni starlarımız makyajsızdı, sahiciydi. En meşhuru kadınını kamera önünde dövdü, itaat göstermeyeni canlı yayında infaz etti. Kimisi çete davasında yattı, bir diğeri zaten sabıkalıydı. Yani değişim ve gelişime merak kalmadı. Aksine ‘Aman olduğun gibi kal!’ bakışı makbul sayıldı. Hatta 4X4’lerin tamponuna, ‘Evet, kıroyum ama para bende’ stikeri yapıştırıldı. Kıroluk ve barbarlık kısa zamanda ekrandan siyaset sahnesine sıçradı.

Cem Uzan türü siyasetçiler yoktan var edildi, Mersin’de, Trabzon’da, Sakarya’da toplu isteri vakalarına rastlandı. Korkarım ki yakında siyasette tek realite ‘olduğum gibi olmayana yaşama şansı vermem arkadaş’ haline gelecek.

Önce Popstar’ı tartıştık, sonra gelin-kaynana kavgalarını. Son olarak gündüz kadın programlarını şiddete çanak tutmakla suçluyoruz. Galiba yine sebeple sonucu karıştırıyoruz: Cinayetler TV’deki şiddet görüntüleri, küfürlü tartışmalar nedeniyle artmıyor. Çünkü sadece ekrana çıktığı için adam öldüren yoktur. Habercilik/yayıncılık açısından asıl cinayet, adam öldürene kamera çevirip mikrofon tutmaktır, övmektir. Bu kadarını da kimse yapmıyor zaten! O yüzden ekrana sövmek biraz aynaya kızmaya benziyor. Sansüre hazır bir ortam yaratılıyor, aman dikkat.

Eskiyi anladık yenisi ne olacak?

3 KASIM 2002 seçiminden önce AKP’yi milletvekilliği dokunulmazlığı konusunda duyarsız olmakla suçlayan iki yazardan birisiydim. (Diğeri Sedat Ergin.)

AKP yönetimi seçim beyannamesinde ‘dokunulmazlıkların kaldırılması’ maddesine yer vermedi ve bu tavrı partiye dönük siyasi linç kampanyasına bağladı. Anlaşılan 28 Şubat sürecinde AKP’lilere açılan dava sayısından korktu.

Diyelim ki o dönemde haklıydılar, peki yeni olaya ne demeli?

CHP’li Cemal Kaya partisini bıraktı AKP’ye geçti. Beyaz Enerji soruşturmasına ismi karıştı, savcılık hakkında fezleke hazırladı.

Ama AKP yine de Kaya’nın dokunulmazlığını kaldırmıyor. Yargılama izni vermiyor. Duvarda gedik açtırmamak uğruna, bütün duvarı kirletiyor.
Yazarın Tüm Yazıları