Paylaş
2000 başında yürürlüğe giren ekonomik program, piyasalar tarafından acilen satın alındı, parametreler beklentiye göre şekillendi.
Faizler daha ilk hafta dolmadan 60-70 puan gerileyerek yüzde 30-40 düzeyine indi. İMKB-100 Endeksi en iyimser tahminleri bile geride bıraktı.
Yeni programın küçük yatırımcı-tüketicinin bilançosuna tercümesi de farklı değildi. Otomobilini satan ekspres, trene eklenen son vagon misali borsaya koştu. Aniden düşen faizlerin tetiklediği tüketim eğilimi vatandaşı ve bankaları baştan çıkardı. 20 yıl vadeli ucuz konut kredileri, dövize endeksli tüketici finansmanı modası doğdu.
Üstelik bu anlattıklarımızın üstünden daha bir yıl bile geçmedi...
Kredi kartları ve tüketici kredilerindeki batakları yüzünden bankaların açtığı davalarda duruşmalar yeni başladı.
Dolayısıyla oyunbozanlık etmek istemeyiz ama...
Bayanlar, baylar, kıymetli arkadaşlar...
Aman krizi yok saymayalım.
Uçurumun kenarından döndüğümüzü unutmayalım.
Sakın temkini elden bırakmayalım.
* * *
Bilmemiz gerekir ki, yeni ekonomik programın önceliği borsayı yükseltmek veya döviz kurunu geriletmek değil... (Nitekim Merkez Bankası dolar kurunun 1 milyon 100 bin liradan aşağı düşmesini dün son anda açtığı döviz alım ihalesiyle engelledi...)
Devlet Bakanı Kemal Derviş yönetimindeki ekonomi yönetiminin başarısı kurla veya İMKB-100 Endeksi'nin yönüyle değil faiz haddi ile ölçülecek.
Çünkü 2001 yılında katlanan iç borç rakamının yönetimi faizlerde hızlı indirime bağlı bulunuyor. O yüzden Merkez Bankası programın ilk iki gününde kısa vadeli faizleri 8 puan kadar düşürdü.
Ancak Merkez Bankası'nın bıçak sırtında yürüdüğü de ortada:
Çünkü düşünün ki, döviz kuru ve faizler birlikte gerilerse... TL'de umduğunu bulamayan tasarrufçunun ucuzlayan dövize yönelmesi hızlanabilir. Kurun yeniden hareketlenmesi tehlikesi doğarsa faiz indiriminde frene basmak gerekir ki bu kez de iç borç operasyonu güçleşir.
Yatırım kararı alırken bu hassas dengeyi bilmeniz çok önemlidir.
* * *
Dün döviz fiyatlarının baş aşağı gitmesinde Kemal Derviş'in Paris'te açıkladığı borç takası projesinin ne ölçüde rol oynadığını kestirmek zordur. Ama bankaların Hazine'den TL alacakları dövize çevrilirken daha düşük kuru tercih edeceklerini düşünmek yanlış olmaz...
Peki faizlerin kademeli düşüşü mümkün mü derseniz?..
Piyasa oyuncuları pek umutsuz gözükmüyor:
‘‘Hazine'nin kamu ve fon bankalarının borç yükünü üstlenmesi sonucu, Hazine'nin borçlanma ihtiyacının artacağı, bunun piyasalar üzerinde baskı yaparak borçlanma faiz oranlarını artıracağı düşünülebilir. Ancak, bu doğru değildir. Kamu ve fon bankaları, bu operasyon sonucu artık piyasalardan borçlanmak zorunda kalmayacaktır. Böylece piyasada oluşan likidite fazlası, Hazine ihalelerinde ek bir talep yaratarak, faiz oranları üzerinde bir baskı oluşmasını engelleyecektir. Hazine'nin piyasalardan borçlanacağı miktar artmakla birlikte, toplam kamu sektörünün borçlanacağı miktar değişmemektedir. Dahası; kamu borç idaresinin merkezileştirilmesi suretiyle, kamu ve fon bankalarının gecelik vadede ve yüksek faizle borçlanmaları yerine, kamu sektörü daha uzun vadede ve daha düşük maliyetle borçlanabilecektir.’’ (Dışbank, Ekonomik Gelişmeler Raporu, 17 Mayıs 2001.)
* * *
Maksadımız moral bozmak değil, yoğurdu üfleyerek yemeye davetten ibarettir.
Paylaş