28 Şubat ve 27 Mayıs farkı

CHP Lideri Deniz Baykal ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün 23 Nisan boykotundan sadece saatler öncesine rastlayan sıcak sohbeti hakkında rivayet muhtelif... Bir TV kanalı dudak okuma yöntemiyle yakaladığını ileri sürdüğü diyaloğu yayınladı, gazeteler alıntı yaptı.

Hemen ertesi gün Deniz Baykal, ardından Genelkurmay yazılı açıklamayla siyasi ittifak izlenimi yaratan haber/yorumları kesin dille reddetti.

Ortak tepki platformunu seçenler yine de siyasi ortak görünümü vermemekte ısrarlı... Kanımızca bu hassasiyetin nedeni, darbeleriyle namlı yakın tarihimizin sayfalarında saklı.

* * *

Yaygın kanaatin aksine sadece zenciler değil askeri darbeler de birbirine benzemez. Hasarlı demokrasi tarihimizin ilk darbesi (27 Mayıs 1960) ve postmodern son müdahalesi (28 Şubat 1997) arasında fark çoktur.

Daha da ileri gidersek... Darbeciler 27 Mayıs stajından (=hatalarından) öğrendi, askeri müdahale her tekrarında yenilendi.

27 Mayıs'ta darbeci yüzbaşıyla paşanın eşit söz hakkı ‘‘emir, demiri keser’’ mantığını köreltti... 11 yıl sonra ‘‘önce kalkan darbe yapar’’ misali iki ayrı cunta iktidara yarıştı. 9 Mart tarihini seçenler beceremedi. 12 Mart 1971 dörtlüsü, rakip cuntadan Ziverbey'de hesap sordu.

Neticede tüm darbecilerin birlik ve bütünlük içinde hareket etmesi, astın üstü sayması gibi hayati dersler çıkarıldı.

12 Eylül sabahı ilk MGK bildirisinin ‘‘Türk Silahlı Kuvvetleri emir-komuta zinciri içinde yönetime el koydu’’ vurgusuyla başlaması, bu hassasiyete işaretti. Nitekim 28 Şubat'ta da ordumuz yekpareydi.

Sürecin teknik analizi bir yana... Siyasi sonuçlarına bakılırsa:

27 Mayıs, Demokrat Parti iktidarına karşı, CHP destekliydi.

12 Mart ve 12 Eylül, tek partiyi hedef veya müttefik seçmedi.

28 Şubat'ta darbe mühendisleri, sivil toplumun da desteğiyle ‘‘rejim düşmanı’’ ilan ettikleri koalisyonu, parlamentoda devirdi. Ve ilginçtir, sadece darbenin muhatapları değil, sayesinde siyasi kazanım sağlamaya çalışanlar da ilk seçimde sandığa gömüldü.

Özetle, darbecinin el kitabında kayıtlı iki kurala göre; 1) emir-komuta düzeninin korunması, 2) siyaset üstü görünüm verilmesi, başarının şartıdır.

* * *

30 Nisan MGK'sı bu açıdan önemli kavşaktır.

Devlet refleksi, siyasi iradeyle kozunu bu anayasal platformda paylaşmalı, tartışma, asla bu zeminin dışına taşmamalıdır.

Tarihi tanık göstererek, aman diyoruz: Askerin duruşuna siyaset karışmamalı, ana muhalefet partisi darbe heveslisi gibi görünmemeli, Çankaya, tarafsız hakem konumunu korumalıdır.

Aksi halde ciddi sıkıntı kapıdadır.

KARŞI GÖRÜŞ/KATKI


GEÇEN hafta, ‘‘Kürt Serbest Ticaret ve Üretim Bölgesi kurulsun, Türkiye'nin Güneydoğusu Suriye, İran ve Kuzey Irak için cazibe merkezi olsun’’ önerisinde bulunduk, gelen tepkilerden iki tanesini aktarıyoruz:

‘‘Kürt Serbest Bölgesi kurulması fikri herhalde bir şaka. AB üyeliğini gerçekleştirmeye çalışan bir ülkenin başka bir entegrasyonu yapmasının mümkün olmayacağını sizin de bilmeniz gerekli. Yoksa siz Türkiye'nin AB ile birleşmesine karşı mısınız?’’ (Prof. Rıdvan Karluk)

‘‘Berberoğlu sen daha hem Erbil, hem de Selahaddin'in Barzani'nin kontrolünde olduğunu bilmeyecek kadar Kürt cahilisin.’’ (Murat ?)
Yazarın Tüm Yazıları