2015 yerine 2007

AB İlerleme Raporu bu hafta çıkacak ve Türkiye’nin önünde asgari 10 yıl süreyle izleyeceği tek istikametli kulvar açılacak.

10 yıl az zaman değil, her iki tarafta da karar vericilerin profili, sürecin başarısı veya kesintiye uğraması açısından belirleyici olacak.

DİNLERİN YÜKSELİŞİ

ABD’nin Irak’ta saçmalamaya devamı Türkiye’de iç siyaseti sanılandan fazla etkileyecek. AKP’nin Irak tezkeresini tesadüfen reddederek işgalci/işkenceci ABD ile arasına mesafe koyması, siyaseten işine yarayacak.

Yeni haçlı seferi korkularını hortlatan 11 Eylül zıtlaşması, mütedeyyin Türk seçmenini AKP’ye yönlendirecek. AKP iktidardan uzaklaşsa bile yeni hükümete mirası ‘ABD’ye uzak, AB’ye yakın, İslami damarı kabarık’ politika olacak.

Buna karşılık Almanya’dan başlayarak Avrupa’da muhafazakár iktidarların yükselişi başlayacak. Hatta belki de AB’nin Türkiye ile müzakere kararı alması, gelecek yılki anayasa referandumları bu süreci hızlandıracak.

ÜYELİĞE ÜÇ SINIR

Türkiye ile siyasi birliğe muhalif muhafazakár partiler iktidara gelince seçmen tabanını rahatlatacak, Türkiye’nin şevkini kırmayı amaçlayan adımlar atacak. Türk kamuoyunu tahrike dönük girişimler artacak.

Ayrıca 1) Türkiye 2013 yılına kadar AB bütçesinden para alamayacak, 2) Serbest dolaşım hakkı asgari 2025 yılına kadar mümkün olmayacak, 3) Avrupa Parlamentosu’nda Türk nüfusuna denk düşen siyasi temsil engellenecek.

B PLANI ÖZEL STATÜ

Türkiye 2015 yılına kadar beklese bile önünde ‘iğdiş edilmiş’ üyelik beklediği anlatılacak. Ancak Türkiye dişini sıkar, İslami reflekslerine yenilmez, sınırlamaları kabul ederse Avrupa ile siyasi birlik sağlanacak.

Türkiye için her zaman bir ‘B Planı’ yani AB ile imtiyazlı ortaklık seçeneği bulunduğu sürekli gündemde tutulacak. Üstelik özel statünün kabulü halinde Türkiye 2015’e kadar beklemek zorunda kalmayacak.

Eğer yolun sonunda dahi ‘birinci sınıf üyelik’ ihtimali çok düşükse...

2007 yılında bile geçilebilecek özel ortaklık statüsünü hiç değilse tartışmak gerekmez mi? AB ile müzakere kararını elde etmiş bir Türkiye zaten siyaseten Kopenhag özürlüsü sayılmayacağına göre, AB’nin ekonomik avantajlarını öne çekmeyi düşünmenin ne sakıncası var ki?

Susurluk’ta asker kartı

ESKİ DYP milletvekili Sedat Bucak, dokunulmazlık zırhı kalkınca yargılanmaya başladığı Susurluk Davası’nda ilginç bir savunma geliştirdi.

Mahkemeye sunduğu bir fotoğrafla Susurluk kazasıyla kurulan polis müdürü, mafya mensubu/eski ülkücü ve milletvekili üçgenine bir kenar daha ekledi. Askeri de fotoğrafa ekledi.

Mahkeme bu derin ilişkiyi göz önünde tutarak ne karar verir, meselenin o yanına karışmak, yorumlamak haddimiz değil. Ama Sedat Bucak’ın girişimi kamuoyunda neden sürpriz etkisi yaratmadı, sanırız sebebini biliyoruz:

1) Askerler daha önce komutan düzeyinde Korkut Eken’e sahip çıktı, ‘Yaptıkları bilgimiz dahilinde’ diyerek fotoğraftaki rolünü peşinen üstlendi.

2) 28 Şubat sürecinde TSK’da Susurluk bağlantısı tartışıldı ve bildiğimiz kadarıyla ‘gereği yapıldı’.

Dolayısıyla, Susurluk’ta asker kartı meselenin üstünü örtmeye yarayacak koz olarak kullanılamaz.
Yazarın Tüm Yazıları