ÖNCE 18 Aralık sabahı için beklentimizi yineleyelim:
AB kararı ne siyah, ne de beyaz, açık gri tonda olacak.
İşin Türkçesi, ne AKP’yi zafer sarhoşu edecek, ne de yeminli AB karşıtlarını haklı çıkartacak. Daha önce de defalarca yaşadığımız üzere, yine okyanusu geçip, metinde boğulacağız.
17 Aralık Zirvesi’nde Avrupalı liderlerin önüne konulacak metin;
14 A-4 sayfası uzunluğunda... 67 madde ve yaklaşık 6 bin sözcük içeriyor.
Türkiye ile ilgili bölümü 2 A-4 sayfası, 6 madde ve 414 sözcükten oluşuyor.
Dolayısıyla herkese malzeme var.
Ancak unutmayalım ki hayat metinlere sığmıyor.
Eğer Türkiye-AB ilişkileri metinlere göre şekillenseydi;
Türkiye bugüne kadar çoktan terör örgütü PKK ile siyasi çözüm için masaya oturmalıydı. (Türkiye-AB Ortaklık Konseyi metni, Lüksemburg Mayıs 1997)
Yunanistan’la Ege ihtilafı için Lahey’e gitmeliydi. (AB Konseyi Zirvesi kararı, Helsinki Aralık 1999)
Veya AB resmi metindeki sözünü tutsaydı;
AB Komisyonu’nun önerisi doğrultusunda Türkiye ile müzakere gecikmeksizin başlamalıydı. (AB Konseyi Zirvesi kararı, Kopenhag Aralık 2002)
* * *
17 Aralık’ta Türkiye’nin önüne konulacak metinde Kıbrıs’la ilgili hükümleri bir yana bırakırsak, şu ifadelere takılacağız:
Avrupa Birliği’nin yeni üye kabul etmesi, sindirme sürecine bağlıdır. (Bu hüküm Türkiye bölümünden çıkartıldı, 5’inci paragrafa konuldu.)
Türkiye ile müzakereler tam üyeliği hedefleyecek; ama doğası gereği sonucu garanti edilemeyecek. (Türkiye’nin kazanımı ‘tam üyelik hedefi’ oldu.)
Türkiye ile müzakere başarısızlıkla sonuçlanırsa ve Ankara razı olursa özel statü önerilecek. (Türkiye’nin rızası şartı metne eklendi.)
Karşılığında ise kesin müzakere tarihi verilecek: Yılın ilk yarısında tarama süreci, ikinci yarıda (muhtemelen ekim ayında) müzakere startı.
Avrupalı liderlerin -en azından Fransa ve Avusturya’nın- niyeti satır aralarından anlaşılıyor: Türkiye’yi müzakere sürecinde özel statü, imtiyazlı üyelik veya güçlendirilmiş işbirliği diye ifade edilen formüle ikna etmek.
Ancak geriye dönüp kat ettiğimiz uzun ve ince Avrupa yoluna baktığımızda ortaya çıkıyor ki; Türkiye AB kapısını, iyiye yorduğumuz metinler sayesinde olduğu kadar böylesi ters ifadelere rağmen çalabildi. Mesele, sarıldığımız AB ipini bırakmamakta, ısrar ve hatta inatta yatıyor.
* * *
18 Aralık’ta başlayacak AB süreci, AKP’nin iç dinamiklerini de zorlayacak:
ERKEN SEÇİM ZOR: 17 Aralık tarihini başlangıç değil son zanneden AKP tabanına AB kararını izah etmek zor, zafer olarak satmak imkánsız. AKP -eğer varsa- AB rüzgárıyla erken seçim planından vazgeçecek.
BEKLENTİYE ERTELEME: Yabancı aktörlerin kısa ve orta vadeli ekonomik yatırım kararları en azından ekim ayına kadar bekleyecek.
Ama daha da önemlisi, AKP’nin 18 Aralık’ta bazı ittifakları gözden geçirmesi gerekecek... AB üyeliğini yalnızca;
Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı kalkan gibi görenler,
Demokrasiyi türban özgürlüğünden ibaret sananlar,
Zinaya çağdaş yorum gibi AB değerlerine alerji duyanlarla yolunu ayıracak.
Buna karşılık AB’yi gerçekten demokratik kalkınma projesi olarak algılayanları yanında bulması sürpriz olmayacak.
AKP bu zor manevrayı başarırsa gerçek merkez partisine dönüşecek.