MERHUM Turgut Özal'ın ilk Körfez krizinin daha ikinci gününde Kerkük-Yumurtalık Boru Hattı'nı kapatarak hemen ABD safına geçmesi hatırlarsınız çok eleştirildi.
İkinci yani mevcut krizde AKP iktidarı merhumdan sadece birkaç hafta daha uzun direnebildi, ama sonunda Özal'ın izinden gitmeye karar verdi. 12 yıl arayla iki tek parti hükümeti... Aşırı hevesli veya tamamen isteksiz görünümünden bağımsız, sadece süre farkıyla komşusu yerine ABD'nin yanında saf tutarsa ne anlama gelir?
Kimilerine göre Turgut Özal'ın politikası teyit edildi.
Bazıları AKP'yi ABD çıkarlarına hizmet etmekle suçladı.
Ancak bir iktidarı, siyasi partiyi hatta düşünceyi sadece ve sadece dış olaylara refleksi/tepkisi ya da politikası ile tanımlamak doğru mu?
Yoksa her zaman olduğu gibi dış olayların iç izdüşümlerini, Türk siyasetini nasıl şekillendirdiğini gözden kaçırıyor muyuz?
* * *
Yaşadığımız coğrafyada son yirmi yılda üç kırılma yaşandı...
İlki yani İran İslam Devrimi'nin bölgesel artçı depremleri çeşitliydi. Türkiye 1980 darbesiyle Müslüman kimliğini öne çıkardı ama dünyaya açıldı, Suudi Arabistan'daki yobaz Vehhabi hanedanı tam aksine içe kapandı. Şii nüfusundan korkan Irak, İran'a saldırdı, Saddam zincirleme savaşı tetikledi.
İkinci kırılma 11 Eylül 2001'e rastladı. ABD, İran korkusuyla ‘‘ılımlı İslam’’ modeli ilan ettiği ve örnek gösterdiği Suudi Arabistan'ın teröre karşı izlediği ikiyüzlü politikadan hayal kırıklığına uğradı. Türkiye'de geleneksel ve düzenle kavgalı -Suudi Arabistan çizgisine yakın- Milli Görüş hareketinden kopan AKP, iktidar yürüyüşüne geçti. Irak için zaten çok geçti!
Üçüncü ve son kırılmaya yani yaklaşan Irak savaşına gelince... Bölgede Müslüman ve fakat yüzü Batı'ya dönük yeni müttefik arayan ABD ile AKP'nin yollarının kesişmesi sadece zaman meselesiydi o kadar.
Muhtemeldir ki bu savaş sadece Saddam'ın değil Suudilerin ve diğer Körfez hanedanlarının da sonunu getirecek. Türkiye (dolayısıyla AKP) ve ABD arasındaki işbirliği başka coğrafyalara da sıçrayabilecek...
Afganistan Savaşı'nın ardından ABD kontrolüne geçen Orta Asya enerji yataklarından batıya uzanan ve Irak'tan geçen güney hattının temizliği ile yetinilmeyecek. Büyük ihtimalle kuzey güzergáhı yani Kafkaslar, Türkiye-ABD-Rusya işbirliği ile yeni dünya düzenine uyumlu hale getirilecek.
İşte bu nedenle ABD'nin IMF'ye ‘‘Türkiye'ye yardım et’’ baskısını veya AB nezdinde Ankara için lobi faaliyetini sadece Irak krizine bağlamak bugün için belki doğrudur, ancak yarını analiz açısından yetersiz kalır. ABD, şu sıralar AKP'li Türkiye'ye (hele CHP'nin Irak muhalefetini de düşünürsek) Ankara'nın IMF parasına bağımlılığından çok daha fazla mahkûmdur.
* * *
Özetle Türkiye'yi denklemdeki ‘‘değişmez’’ kabul edip, değişen/gelişen dış koşullara göre ‘‘bilinmeyeni’’ aramak abestir... Tam tersine Türkiye'nin küresel rüzgárların önünde sürüklenirken nasıl değiştiğini anlamak lazımdır. Değişip de değişmediğini sananlar hep alay konusudur unutmayın!