Otomotive desteğin devamı yine bir gece ANSIZIN olacak

ÖTV indiriminin hem sektöre, hem hükümete hem de tüketicilere olan faydalarını artık anlatmayacağım. Başbakan Erdoğan bile yarattığı olumlu havanın etkisinin çok net farkında.

Bu noktada tekrar tekrar söylüyorum, ÖTV indiriminin devam etmemesi veya ekstra bir teşviğin yürürlüğe girmemesi, yönetimsel bir hata olur. Geçtiğimiz hafta Başbakanı dinledikten sonra böyle bir hata yapmayacaklarını çok net anladım. Beklenti yaratmamak için mevcut ÖTV indiriminin bitmesini bekledikleri anlaşılıyor. Bence doğrusunu da yapıyorlar. Sebebi açık... Şimdi çıkıp destek sürüyor deseler, hemen yurtdışına siparişler verilecek, ithalatın payı artaracak, Türk otomotiv sanayi son 2 aydaki çıkışını sürdüremeyecek. Eğer hükümet 15 Haziran’da ’bir gece aniden’ devam karanın açıklarsa, bu işten kuşkusuz yerli sanayi kárlı çıkacak. ÖTV indiriminin açık ara şampiyonu olan Tofaş’ın CEO’su Ali Pandır da, "Hükümet desteğe devam edecekse son ana kadar açıklamamalı" diyerek, yerli üretimdeki artışın devam etmesi gerektiğini söylüyor.

Şimdi tabi ÖTV indiriminin ilk çıktığı 15 Mart’a baktığımızda hükümetin yerli veya ithal ayrımı gibi bir düşüncesi yoktu. Amaç sektörün üzerindeki stok baskısını azaltmaktı. Bu amaç daha ilk ay sonunda gerçekleşti. Stoklar eridi. Bu noktadan sonra devreye Türkiye’deki fabrikalar girdi. Çünkü 15 Mart’ta sipariş düğmesine basılsa bile yurtdışından araçların gelmesi en az 1.5-2 ay sürüyor. Bu bile iyimser bir süre. Birde Avrupa’daki teşviklerin de etkisiyle yurtdışında araç sıkıntısı yaşanınca, ithalatçılar satacak araç bulamadı. Bu da Tofaş ve Renault gibi binek otomobil üreten fabrikaların, piyasaya yerli araç bombardımanı yapmasını sağladı. Hükümet stok eritmek için devreye soktuğu ÖTV indirimiyle, çok daha önemli bir şeyi gerçekleştirdi. Fabrikalar çalışmaya, vardiyalar artmaya, işçiler geri çağrılmaya başladı. Şimdi hükümet bunu kesmemek için desteği son anda açıklayıp noktayı koyacak.

FABRİKASI OLMAYANLAR

Bu noktada ÖTV indiriminin devreye girdiği Mart-Mayıs dönemine ilişkin sonuçlara baktığımızda, Tofaş’ın 27 bin 491 adetlik satışla açık ara lider olduğunu görüyoruz. Tofaş’ın toplam satışlardaki yerlilik oranı ise tam yüzde 88. Renault, 3 ayda 21 bin 935 adetlik satışla ikinciliği göğüslerken yerlilik oranı da yüzde 75’e yükseldi. Bu noktada sadece Tofaş ve Renault’un bile toplam satışlarda ithal oranını düşürdüğünü görebiliyoruz. Ford, Mayıs ayındaki atağıyla 21 bin 457 adetlik satışla üçüncü sıraya yükselirken, Türkiye’de sadece ticari araç ürettiği için yerlilik oranı yüzde 48’de kalmış. Hyundai ise yüzde 62’lik yerlilik oranı ile 3 ayda toplam 18 bin 665 adet satış gerçekleştirerek 4’üncü marka oldu.

3 aylık döneme baktığımda ilk 10 marka arasında sadece Volkswagen ve Opel, sadece ithalat yapan marka olarak öne çıkıyor. Tabloda en ilginç olanı ise Türkiye’de fabrikası olmayan Peugeot’nun yerlilik oranında fabrikası olan Toyota ve Honda’yı geçmiş olması. Peugeot, hem Karsan’dan hem de Tofaş’tan aldığı araçlarla yerlilik oranını yüzde 24’e çıkartırken, Toyota’nın fabrikası olmasına rağmen yerlilik oranı 20, Honda’nın ise 12. Bu da Japonların ÖTV indirimi konusunda diğer fabrikalar kadar esnek olmadığını ortaya koyuyor.

Durak, Mart’a kadar OSD Başkanı

Koç Holding’in Mart ayında yeni CEO’su olacak Turgay Durak’tan boşalan Koç Holding Otomotiv Grup Başkanlığına geçtiğimiz hafta Otokoç’un Genel Müdürü Cenk Çimen atandı. Öncelikli olarak Çimen’e yeni görevinde başarılar dilerim. Bu atamadan sonra şimdi gözler son 5 yıldır Turgay Durak’ın Başkanı olduğu Otomotiv Sanayi Derneği’ne (OSD) çevrildi. Durak, kuşkusuz yeni görevi nedeniyle bu koltuğunu da bırakacak. Geçtiğimiz günlerde Durak’a bu konuyu sorduğumuzda cevabı çok netti: "OSD’nin Genel Kurulu Mart’ta. O zaman belli olacak." Yani bir olağan genel kurul olmazsa OSD Başkanlığı için büyük mücadele Mart ayında yaşanacak. Yeni başkanı bekleyip göreceğiz.

Türklüğünden gurur duyanların sayısı artacak

GEÇTİĞİMİZ haftalarda Türkiye’ye gelip çalışan ve burda kazandığı tecrübelerle yurtdışında çok yüksek pozisyonlara geçen bir çok yabancı yöneticinden bahsetmiştim. Türkiye’nin onların mesleki yaşamlarında önemli bir basamak olduğunu ama asıl önemlisinin bu kişilerin bizim dünyadaki en büyük gönüllü elçilerimiz olduğunu yazmıştım. Türkiye’ye gelip çalışanların gerçekten döndükten sonra tam bir Türkiye fanatiği ve aşığı olduğunu verdikleri mülakatlarda bile artık çok net görebiliyoruz.

MADOLYONUN DİĞER YÜZÜ

Tabi bir de madalyonun diğer yüzü var. Yurtdışında Türk veya Türk kökenli (annesi veya babası Türk) olmasına rağmen Türkiye’yi tanımayan, Türkçe bilmeyen, Türk olduğunu saklayanlar da karşılaşıyoruz. Halbuki bugün Türkiye artık dünyanın en önemli ülkelerinden biri olma yolunda hızla ilerliyor. Uluslararası markaları satın alıyor, büyük yatırımları çekiyor, dünyaya yönetici ihraç ediyor. Düşünsenize bugün dünyanın en değerli markalarından biri olan Coca Cola’nın en tepesinde Muhtar Kent isimli bir Türk var. Yani artık ’Türk’ olduğumuzu dünyada gururla söyleyeceğimiz bir dönemdeyiz.

İşte böylesine bir ortamda son dönemde otomotiv sektöründe Türk kökenli iki önemli yöneticiyle görüştüm. Yaptığımız görüşmelerin ardından ikisi hakkında da haber yazmadım. Aynı şekilde bir çok meslektaşım da yazmadı. Çünkü bu iki kişinin Türk olmaktan çok mutlu olmadığı izlenimini edindik. Bu bizi rahatsız etti. Benzer bir elektriği yıllar önce Volkswagen Grubu’nun Tasarım Başkanıyken Murat Günak’tan da almıştım. Günak ilk dönemlerinde, Türkçe bilmesine rağmen konuşmak istemiyor, Türkiye’yle ilgili sorulan sorulardan rahatsızlık duyuyordu. Biz ise bir Türkün böylesine önemli bir pozisyona gelmesinden gurur duyuyorduk. Günak, VW’den ayrılmadan kısa bir süre önce, herhalde bu konuda Türk yöneticilerden uyarı almış olmalı ki, bize daha yakın davranmaya, en azından bizimle Türkçe konuşmaya başladı. Kendi aramızda, "Günak ne kadar değişti’ bile dediğimizi hatırlıyorum.

TÜRKİYE DEĞİŞİK BİR YERMİŞ

İşte bu noktada geçtiğimiz günlerde yine VW’nin İtalya’da gerçekleşen yeni Polo lansmanı sırasında karşımıza Türk kökenli bir yönetici çıktı. Aslen Manisa Turgutlulu (hemşehrim) olan Aykut Günderen, Volkswagen’in Araştırma-Geliştirme Bölümü’nde Avrupa’daki Polo model ailesinden sorumlu direktör olarak görev yapıyormuş. Bir Türk’ün üst düzey görevlerde olması gerçekten bizi heyecanlandırıyor. Günderen’le aynı masaya da oturunca, doğal olarak Türkiye’yle ilişkisi hakkında sorular sormaya başladık. Günderen’in artısı iyi Türkçe bilmesiydi. Almanya’da doğup büyümesine rağmen, ailesi Türkçe konusunda etkili olmuş. Ama Günderen daha ilk sorumda beni hüsrana uğrattı. ’Türkiye’ye sık sık geliyormusunuz’ diye sorunca, "Çoçuklarım Türkiye’yi çok değişik buluyor o yüzden bazen yazları tatile geliyoruz" oldu. Ben tabi bu cevaptan kısa süre sonra masadan kalktım. Bazı arkadaşlar, ’Yeni Polo’ya Türk eli değdi’ tarzı başlıklar atmasına rağmen, benim açıkçası vatanını sadece değişik olduğu için ziyaret eden biri hakkında yazı yazmak içimden gelmedi.

ANNE DOMİNANT DEĞİLMİŞ

Günderen’le böylesine bir tecrübe yaşadıktan sonra geçtiğimiz hafta Formula 1 için Türkiye’ye gelen Ferrari’nin Başkan Yardımcısı Dany Bahar’la kısa bir görüşme imkanı bulduk. Soyadından da anlayacağınız gibi Dany Bahar, Türk kökenli. Daha doğrusu annesi Türkmüş. Soyadını annesinden aldığı için ben kendi adıma Türk olmayı önemsediğini zannetmiştim. Bahar’la konuşmaya başladığımızda böylesine önemli bir markada ikinci adam olmuş birinin Türk kökenini sordum. Annesi Türkiye’den 1960’lı yılların sonlarında İsviçre’ye göç etmiş. Kendisi İsviçre’de doğmuş. 5 dil biliyor. Ama ne yazık ki bu dillerin arasında Türkçe yok. İşin daha komik tarafı, Dany Bahar, ne Türkiye’yi ne İstanbul’u tanıyor. Tek söylediği, "İstanbul güzel bir şehir.’ Ben de bunun üzerine sorumu patlattım: "Annen aile içinde anladığım kadarıyla pek dominant değilmiş." Cevap bile vermedi.

MERAK BİLE ETMİYORLAR

Bu soru da aklıma, 2-3 yıl önce bugün Audi, Lamborghini, Bentley ve Bugatti’nin Türkiye Genel Müdürü olan Gino Bottara’yla yaptığımız söyleyişiden geldi. Babası İtalyan annesi Türk olan olan Bottara espriyle karışık, "Annem o kadar dominant ki vallahi tek kelime İtalyanca öğrenemedim" demişti. Bende bunun üzerine Gino hakkında ’İtalyanca bilmeyen İtalyan Genel Müdür’ başlığını atmıştım. Bahar’ın durumu ise görülüyor ki tam tersi. Hatta Bahar, Türkiye ve kökeni ile ilgili sorularımızdan hiç mutlu olmadı. Halbuki annesi Türk olan ve Türk soyadı taşıyan birinin en azından İstanbulla veya Türkiye’yle ilgili bir takım şeyleri bana göre merak etmesi gerekir di diye düşünüyurum. Aşırı milliyetçi biri değilim ama yanlış mıyım.

Not: Bu arada yanlış anlaşılmasın. Yurtdışında doğup, orda büyüyen ve Türklüğünden gurur duyan önemli kişilerin sayısı da oldukça fazla. Benim ilk aklıma Ford Avrupa’nın Tasarım direktörü Murat Güler geliyor. Güler, tamamen bizden birisi. Ailesiyle ilişkileri, fırsat buldukça Türkiye gelmesi, Türkçe hakimiyeti olağanüstü. Ben Güler gibi Türklüğünden gurur duyan kişilerin sayısının artacağına inanıyorum.

İlk mezuniyet

Bu hafta ilk defa köşemde sektör dışında benim için çok özel bir konuya yer vermek istedim. Dünyadaki en değerli varlığımız ve gurur kaynağımız ’Deniz’imiz Bahçeşehir Bilfen Anaokulu’ndan mezun oldu. ’Anaokulundan da mezun mu olunur muş’ demeyin. Artık günümüz çocukları, okumayı, yazmayı, İngilizce’yi anaokulunda öğrendiği için mezun olup, kep ve cüppe bile giyiyorlar. Okulun başarılı yöneticisi Ayşe Nur Avcı’nın elinden diplomasını alan kızımı inşallah üniversiteden mezun olurken de görürüz. Başlama saatine kadar içeriği tamamen süpriz olan töreni adeta ağzımız açık seyrettik. 5.5-6 yaşındaki çocukların yaptıkları inanılmazdı. Tüm okul yöneticilerini ve öğretmenleri emeklerinden dolayı tebrik ederiz.
Yazarın Tüm Yazıları