İki fuar arası yorgun düşmüş bir editörün günlüğünden
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Fuar temposuyla geçen iki haftanın ardından ne yazayım diye düşünürken, aklıma olmayan günlüğüm geldi. Bende olmayan günlüğümden size son iki haftayı aktarayım istedim. İstedim ki zavallı ve yorgun bir otomotiv editörünün iki fuar arası neler yaşadığını sizde görün.
"Ekim ayı başından itibaren inanılmaz bir fuar temposu içindeyim. Artık içim dışım, yeni model, konsept, kriz, dünya ve Avrupa prömiyerleriyle doldu ve taşıyor. Okuyuculara yeni modeller hakkında daha fazla bilgi vermek, dünyadaki yeni gelişmeleri aktarmak için neler çekiyorum neler.
Bu yıl malum Paris fuarıyla, İstanbul Autoshow çakıştı. Biri 2-19 Ekim, diğeri 9-19 Ekim arasında düzenleniyor. Bu otomobil meraklıları için yüzlerce yeni model, konsept, benim için ise hergün yazılacak haberler, geçilecek fotoğraflar, çöken internet bağlantları ve biten laptop şarjları anlamına geliyor.
Ve maceramız 1 Ekim'de başladı. 2 Ekim'de açılacak Paris fuarı için 1 Ekim sabahı havalanındaydım. Bayram seyran demeden yollara koyulduk. Paris'e öğlen vardığımızda otele sadece çantalarımızı attık. Vücudumuz o sırada fuar alanına doğru çoktan yola koyulmuştu. Maksat tabi ki fuar inşaasını seyretmek değil, bir an önce akreditasyon yapıp basın kartlarımızı almaktı. Aksi takdirde ertesi sabah uzunca bir kuyruğa girip bazı toplantıları kaçırabilirdik. Görüyorsunuz nasıl bir iş azmi. Bu işlemler bittiğinde hava neredeyse kararmak üzereydi. Hemen otele gidip, bir duş, bir traş ve ardından akşam mesaisi için kendimizi dışarı attık. İstikamet, fuar öncesi firmaların düzenlediği özel toplantılara uğramaktı. 'Belki bir haber çıkar' düşüncesindeydim. Bu toplantılardan son yıllarda çok ekmek yemiştim ama bu kez hiç gücüm yoktu.
Ertesi gün sabah 7'de fuara hareket edeceğimiz için araya yemeği de sıkıştırıp kendimizi otele attık. 2 ve 3 Ekim'de fuardaydık. Lansmanları takip et, basın toplantılarını izle ve ardından otur haber yaz, geç derken nefes alacak, yemek yiyecek zamanım yoktu. Bir de tabi hepimizin kafasında İstanbul'a dönünce hazırlamak zorunda olduğumuz Autoshow ekleri vardı.
3 Ekim gecesi İstanbul'a döndüğümde bir fuarı sonlandırmanın keyfiyle "Biri bitti sıradaki gelsin' diyerek moralimi yüksek tutmaya çalışıyordum. Ama ne mümkün. Matbaa ve işletme hazırlayacağım ve çarşamba günü yayınlanacak Autoshow ekini pazartesi sabahı basmamı istiyordu. İki gün zamanım ve dolması gereken 26 sayfam vardı. Cumartesi günü küçük test danışmanımın (kızım) doğum günü olduğu için bu süre otomatik olarak 24 saate inmişti. Pazar günü kabus günümdü. Allahtan 5 yıldır her hafta ek çıkardığım için soğukkanlıydım. Ama gece yarısı olmuş hala yazılar bitmemişti. (Ah o düzeltmesi saatleri bulan basın bültenleri yok mu) Gazetemizin Görsel Yönetmeni, aynı zamanda da benim biricik eşim olan Nilgün Özpeynirci (ona yalakalık yapmamayım da kime yapayım) imdadıma bir supergirl edasıyla yetişmişti. Ben yazıları bitirirken o çoktan sayfaları yarılamıştı. Herşey bitip sayfaları baskıya verdiğimizde insanlar işe gelmeye başlamıştı. 24 saatte koca eki devirmiştik. Kim tutar dı bizi. İşte 'birlikten güç doğar' cümlesinin cuk oturduğu bir an yaşıyorduk. Tabi o gün artık bizim için bitmişti. 3-4 saatlik uykudan sonra beynimi ben kendi adıma nadasa bırakmıştım. Çünkü iki gün sonra Autoshow başlayacaktı. Tabi fuar öncesi altta Daihatsu gibi araya sıkışan toplantıları da atlamayayım. Yoksa ayıp olur değil mi.
O uzun zaman su gibi akıp gitmiş Autoshow günü gelip çatmıştı. İbrahim Aybar'ın Otomotiv Distribütörleri Derneği (ODD) Başkanı olması bu yıl kendi adıma Autoshow fuarının iyi başlamasını sağladı. Çünkü ilk kez uluslararası fuarlar gibi Autoshow öncesi basın kartlarımız yollanmış, özel otopark alanlarımız belirlenmiş ve fuar alanı için kablosuz internet şifrelerimiz verilmişti. Bunda tabiki ODD kadar fuarın düzenlendiği CNR Expo'nun yetkililerinin de emeği büyük. Yani ortam haber almaya ve yazmaya çok müsaitti. Ama ya beynim. Beynim artık 'fuar' kelimesini duymak istemiyordu. Tüm modelleri görmüş tüm yöneticilerle görüşmüştüm. Ne yapacağımı bilmiyordum. Biranda yine o şimşekler çaktı ve devreye dünyayı saran finansal krizler girdi. 'Krize rağmen fuar...., Krize rağmen rekor ziyaretçi... Krize rağmen satış...' benzeri başlıklarla fuardan sürekli haber merkezine yazı göndermeye başladım. Keyfim yerine gelmeye başlamıştı. Kim tutar beni... İlk gün, ikinci, gün, üçüncü gün hatta dördüncü gün fuardan haberler akıyordu. Robot gibi olmuştum. Akşam geç saatte eve gittiğimde bile kendimi haber yazarken buluyordum. "12'ncisi düzenlenen....horrrrrr' Bir dur diyen de yoktu. Artık bu pazartesi kendi kendime yeter dedim. Uzunca bir süre ne bir fuara gitmek ne de fuarla ilgili yazı yazmak istiyorum. Tabiki bu isteğimin çok fazla sürmeyeceğini biliyorum (sürmesinde) ama olsun isteyenin bir istemeyenin iki yüzü kara."
İşte efendim bir otomotiv editörünün günlüğünden bu haftalık bu kadar. Gönül isterdi ki günlüğümden yararlanmadan daha dinç bir kafayla sektöre ilişkin daha iyi şeyler yazayım. Ama elden ne yazık ki bir şey gelmiyor. Hoşçakalın.
Otomotiv Bakanı ile ne izliyoruz
Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan'la ilk tanışmam daha doğrusu konuşmam, geçtiğimiz yıl bir bayram sabahı telefonda olmuştu. Elim ayağıma karışmıştı çünkü Bostancı sahilinde otomobil kullanıyordum ve aracın içinde ananem, annem, kızım ve eşim vardı. Aracı sahildeki balıkçıların önüne çekip, herkese 'Bakan arıyor sessiz' talimatı vermiştim. 80'ine merdiven dayayan ananem ve kızım çok da anlamış görünmüyordu ama Çağlayan, "Emre nasılsın' diye konuya girince onları bile susturmuştum. Yaklaşık 15-20 dakika balıkçı manzarasına karşı Çağlayan'la telefonla görüştüm. O günden sonra Çağlayan ve basın danışmanı Mehmet Sarı ile sık sık konuşmaya ve fikir alışverişi yapmaya başladık. Geçtiğimiz ay da Ankara'ya giderek Zafer Çağlayan'la makamında uzun uzun görüştük. Sonuçta Çağlayan kendisini 'Otomotiv Bakanı' olarak da gördüğü için otomotiv editörlerine de doğal olarak önem veriyor. Fikirlerimize ve düşüncelerimize saygı gösteriyor. Bu önem Autoshow fuarında da net olarak ortaya çıktı. Fuar öncesinde danışmanı arayarak sektördeki son gelişmeler hakkında bizden bilgi aldı. Fuarı açıp standları gezmeye başlayacakken beni görüp uzaktan "Emre nerdesin sen' diye seslenince önce bir çevreme baktım. Çünkü yanında Mustafa Koç, İTO Başkanı Murat Yalçıntaş, ODD Başkanı İbrahim Aybar, OSD Başkanı Turgay Durak ve CNR'in sahibi Ceyda Erem vardı. Herkesin yüzü bana döndü. Sadece 'Bakanım burdayım, nasılsınız' dediğimi hatırlıyorum. Beni yanındakilere ’Otomotivin duayeni’ diye tanıttığında İbrahim Aybar'la göz göze geldim. Kızarmıştım. Öyle bir iddiam yok sadece işimi iyi yapmaya çalışıyorum. Ama hoşuma da gitmişti. Sadece benim değil tüm otomotiv editörlerinin yaptığı işe devletin en üst kademesinin gösterdiği bu önem gerçekten beni onurlandırmıştı. Bu arada yukarıdaki fotoğrafta Çağlayan ve Ceyda Erem’le birlikte Honda’nın standında insansı robot Asimo’yu izliyoruz.
Dünya lansmanı halkı ne kadar ilgilendirir
Fuarla ilgili son bir şey yazmak istiyorum. Ama gerçekten bu kez son. Efendim bu yıl Autoshow ikinci kez uluslararası oldu ya, birçoğu 'Paris'le çakışmasaydı şu kadar dünya lansmanı olurdu' filan gibi laflar edip duruyor. Ya açıkçası fuarda dünya lansmanı olması halkı ne kadar ilgilendiriyor ki. Zaten Türk halkı bu yılki fuarda 74 yeni modeli ilk kez yakından görüyor. Hem de bunların 10 tanesi Paris'le eşzamanlı sergileniyor. Dünya lansmanı olması demek daha fazla yabancı basın ve daha fazla üst düzey yönetici gelmesi demek. Yani Türkiye ve Türk otomotiv sektörüyle ilgili dünyada daha fazla tanıtım demek. Ama para verip fuarı ziyaret edenler için değişen birşey olmaz. Düşünsenize, fuara gelen bir ziyaretçi tatilde Alman bir turiste, "Var ya ben şu modeli senden önce ilk kez İstanbul'da gördüm" der mi. Bence Autoshow, uluslararası takvime girmesinin getirisini bu yıl çok net olarak aldı. Böyle bir kimliği olmasıydı, kimse Paris'te ilk kez sergilediği modelleri eş zamanlı İstanbul'a göndermezdi. Umarım, Türk otomotiv sektörünün gelişimine paralel 2010 yılında düzenlenecek 13'üncü Autoshow fuarında daha çok yol katedilir. 28 Ekim-7 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek fuar Paris'le de çakışmayacağı için kimsenin bahanesi olamaz.