Çocuklarım tam Türk gibi yetişsin diye Türkiye’ye geri dönüş yaptım
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Geçtiğimiz günlerde Audi ve Porsche’nin Türkiye Genel Müdürü Ali Bilaloğlu’yla uzun zamandır planladığımız ama ikimizin de yoğunluğundan dolayı yapamadığımız yemek randevumuzu gerçekleştirdik.
Tamamen dostça bir sohbet yemeğiydi ama benim yine gazetecilik damarlarım kabardı.Bugün 40 yaşında olan Ali Bilaloğlu, ailesiyle birlikte 4 yaşında Almanya’ya giden Türkler kervanından. Bilaloğlu üniversiteyi bitirdikten sonra 1991 yılında yani 24 yaşında Audi’de iş hayatına atılmış. 26 yaşında Audi’nin Ortadoğu Bölgesi’nin satış ve pazarlamadan sorumlu müdürlüğüne getirilmiş. Türkiye de onun sorumluluğundaymış. 1996 yılının ortasına kadar bu görevini başarıyla sürdürmüş.1997’DE AVRUPA DİREKTÖRÜ OLDU1996-1997 yıllarında Audi’nin Suudi Arabistan Genel Müdürlüğünü yapmış. Dikkatinizi çekerim yaşı henüz 29. Bu görevindeki başarısının ardından 1997 yılında yani 30 yaşında Porsche’nin Avrupa direktörlüğüne atanmış. 3 yıl bu görevi sürdürmüş. Hemen burada parantez açıp, Bilaloğlu’nun Porsche’deki başarısından da bahsetmek lazım. Biliyorsunuz, ünlü spor otomobil markası Porsche, 2002 yılında çok radikal bir karar alarak Cayenne modeliyle SUV yani 4x4 sınıfına giriş yaptı. O dönem bu karar çok tartışıldı ve eleştirildi. Ama bugün geldiğimiz noktada ortada 4 yılda 140 bin adede yakın satılan bir model var. Hem de bu model Porsche’yi dünyanın en kárlı otomobil şirketi konumuna da yükseltti. İşte bu önemli ve riskli kararı veren yönetimin içinde Bilaloğlu da varmış. Bilaloğlu Porsche’nin bu kararı almasında oy kullanan 7-8 kişi arasındaymış. Bilaloğlu, o dönemi, "Eğer bu karar başarısızlıkla sonuçlansaydı bugün Porsche diye bir marka olmazdı" diye anlatıyor. Evet bu denli hayati bir kararda yer almak ve oy kullanmak 30 yaşında biri için gerçekten zor olmalı.FERİT ŞAHENK ÇAĞIRDIBilaloğlu, Porsche’deki bu önemli görevinin ardından 2000-2001 yılı arasında Türkiye’ye gelerek Doğuş Otomotiv’in İş Geliştirme Koordinatörlüğünü yapmış. Daha sonra Audi AG tarafından Dubai’ye yani Audi’nin Ortadoğu Bölgesinin tepesine atanmış. Yaklaşık 3 yıl Audi için çok önemli olan bu bölgenin tek sorumlusu olmuş. Bu görevdeyken Audi’nin satışları 10 bine yaklaşmış. Hem de satışlarda A8’in ağırlıkta olduğunu söylemek gerekir.2004 yılında Doğuş Otomotiv’deki yeniden yapılanmayla birlikte Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk, Bilaloğlu’nu Türkiye’ye çağırmış. Bilaloğlu’na bu kadar önemli görevlerden sonra ’Neden Türkiye’ diye sorduğumda cevabı çok netti: "Çocuklarımın artık Türkiye’de tam bir Türk gibi yetişmesini istedim. Bu yüzden Ferit Bey’in teklifini kabul ettim."Evet, Bilaloğlu yaklaşık 3 yıldır Türkiye’de. Bu dönem içinde Audi Türkiye’nin en çok satan lüks markaları listesinde en üst sıralara yerleşti. Porsche ise Türkiye’de satış artışında dünya rekoru kırdı.Yeni A2’yle Türkiye’de 2010’da 10 bin araç satarızAli Bilaloğlu, Türkiye’de Audi ve Porsche’nin Genel Müdürü olduktan sonra BMW ve Mercedes’in tabiri caizse ’belalısı’ oldu. 2003 yılında Türkiye’de 2 bin 463 adet Audi satılırken 2006 yılında bu sayı 4 bin 928 adede yükseldi. Audi 2006’nın ilk 7 ayı sonunda lüks sınıfın liderliğine yükseldi ama BMW’nin Aralık’taki kampanya atağıyla yılı yine ikinci sırada tamamladı. Porsche ise hem Bilaloğlu hem de Cayenne ve Cayman modelleriyle son iki yılda önemli rekorlara imza attı. 2003 yılında Türkiye’de sadece 92 adet Porsche satılırken, 2006 yılında bu rakam 217’ye yükseldi. Bu satışın 100 adedi Cayenne’den 117’si spor modellerden oluştu. Porsche’nin Türkiye’deki adetsel yükseliş yüzdesi bir dünya rekoru kırdı.Ali Bilaloğlu, Audi’nin küçük sınıfta yer alacak bir model üzerine çalıştığını belirterek, "Bu model piyasa çıktığı zaman biz Türkiye’de 10 bin adede ulaşabiliriz" dedi. Bu hedef için 2010 yılını gösteren Bilaloğlu, "2010 yılında 10 bin Audi. Kulağa hoş geliyor" yorumunu da yaptı.Bilaloğlu, Audi’nin bugüne kadarki belki de tek hatasının A2 olduğunu belirterek şöyle konuştu: "O aracın ismi A2 olmasıydı başarısız olmazdı. Ama isim olarak A3’ün altında konumlanıp, fiyat olarak ise üstüne çıkınca başarılı olamadı. A2’nin ucuz olma ihtimali yoktu çünkü alüminyum çatıya sahipti. Bu yüzden üretim maliyetleri çok yüksekti. Farklı bir isimli farklı bir araç olarak piyasada yer alsaydı, başarılı olurdu. Ama insanlar niye A3’ün bir küçüğüne bu kadar para verelim diye düşündüler."Audi’nin şimdi bu hatadan dönüp gerçek A2’yi geliştirdiğini söyleyen Bilaloğlu, "Küçük sınıfta konumlanacak bu aracın fiyatı da A3’ten ucuz olacak"dedi.Ulaşılamaz imajı bozulmasın diye çok fazla getirmiyoruzAli Bilaloğlu ile sohbetimizde konu Porsche ve yeni Audi R8’e geliyor. Bilaloğlu, hem yeni Cayenne’e hem de Audi R8’e çok fazla talep olduğunu belirterek, "Geçtiğimiz yıl 100 adet Cayenne sattık. Ekim’den sonra yeni araç getirmedik. Bu yıl Cayenne yenilendi ve 150 adetlik bir satış hedefi koyduk. R8’den ise sadece 10 tane getireceğiz" dedi. R8 modeli için 25 kişinin sırada beklediğini kaydeden Bilaloğlu, "Biz ilk sıraya giren ve kapora bırakan 10 kişiye bu aracı vereceğiz. Doğuş Grubu içinde R8 alan kimse yok. Grubun stratejisi önce müşteri" açıklamasını yaptı. Bilaloğlu, Türkiye’de Audi ve Porsche’nin lüks modellerini hedeflediklerinden daha fazla getirmek istemediklerini belirterek, "Çok getirirsek bir süre sonra satmak için fiyat kıracağız. Biz bunu yapmak istemiyoruz. Aynı fiyat politikasıyla ulaşılamaz bir marka olmayı sürdürmek istiyoruz" diye konuştu.Çevrede çok iyi otomobil olmadığı için Logan’ı dünyaya Kapadokya’da tanıttıkRenault’un eski başkanı ve CEO’su Louis Sweitzer, 20 yıl çalıştığı Fransız şirketindeki anılarını bir kitapta toplamış. ’Renault’daki yıllarım’ isimli kitapta, benim en çok dikkatimi çeken bölüm ise Schweitzer’in ucuz Logan projesiyle ilgili anlattıkları. Bilmeyenler için, Renault’ya bağlı Dacia’nın geliştirdiği ucuz, daha doğrusu ’5 bin Euro’luk araç sloganıyla piyasa sunulan Logan, büyük bir başarı elde etti. Bu başarının ardından bugün bir çok otomotiv firması Logan’a rakip olabilecek ucuz otomobil geliştirmek için yoğun bir uğraş veriyor. Logan projesinin mimarı Louis Sweitzer ise kitabında bu modelle ilgili olarak şunları söylüyor: "O dönemde yapılan ekonomik çalışmalar Logan’ın çok aptalca ve para kaybettirecek bir proje olduğunu söylüyordu. Ama ben bu çalışmaları yoksayacak bir pozisyondaydım ve projeyi devam ettirdim. Bugün Logan Renault’ya para kazandıran bir model. 2010 yılında herşey yolunda giderse 800 bin, herşey çok daha iyi giderse 1.2 milyon Logan satılır. Tabiki bu İran ve Çin gibi ülkelere de bağlı."İKİ ÖNEMLİ PAZARLAMA Logan’ın başarısında iki önemli pazarlama kararının bulunduğunu söyleyen Schweitzer, "İlk kararımız, aracın ilk örtüsünü Guyancourt’taki teknik merkezimizde açmaktı. Yüksek teknolojiye sahip merkezimizde 10 bin mühendis ve teknisyen çalışıyor. Biz böylece ’Renault’un sahip olduğu tüm gücü bu projenin içine koyduk ve bu ucuz bir araç değil’ mesajını verdik. İkinci yöntemimiz ise aracı dünya basınına ilk kez Türkiye’de yer alan Kapadokya bölgesinde test ettirmekti. Bunun sebebi açık. Kapadokya hem çok güzel bir bölgeydi hem de çevrede Logan’ı gölgeleyecek çok fazla modern otomobil yoktu." Evet, lansmanları Türkiye’de yapın diye bastırdığım bir dönemde Schweitzer’in bu açıklaması çok ilginç. Firmaların bir bölgeyi seçerken nelere baktığını farklı bir açıdan daha görmüş olduk.