Paylaş
Tarihçi Polibyus "oklokrasi" terimini yaratmış.
"Güruhun iktidarı" gibi bir anlama gelen bu sözcük, Polibyus'a göre halk yönetiminin "hastalıklı" halini betimliyor.
Halk yönetiminin "ideal" hali ise "demokrasi" diye tanımlanıyor.
Polibyus ve diğer antik Yunan düşünürlere göre oklokrasi, üç "kötü" yönetimden biri (Diğer ikisi tiranlık ve oligarşi).
Oklokrasi 16. yüzyılda İngilizce'ye "mobocracy" diye çevrilip literatüre geçmiş.
İkisi de özünde halkın iktidarı olduğuna göre, iyi olan demokrasiyi kötü olan mobokrasiden ayıran nedir?
* * *
Özetle demokrasi, kararlarını bilgiye dayalı olarak alan, fikirlerini özgürce ifade edebilen ve uzun vadeli toplumsal çıkarları göz önünde bulunduran bireylerin geniş katılımıyla oluşur.
Mobokraside ise bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan, ifade özgürlüğünü hiçe sayan, dar görüşlü ve tepkisel kalabalıkların, başka bireyler üzerine zorbalıkla yaptığı dayatmalar hakimdir.
Ve mobokrasinin demokrasiye kıyasla en kritik eksiği, hukukun üstünlüğüne riayet etmemesidir.
Denge-denet mekanizmaları bozulan demokrasiler eninde sonunda ya mobokrasiye ya tiranlığa dönüşür.
18. yüzyılda ABD'nin kurucu babalarından James Madison'ın temel endişelerinden biri, kalabalıkların kendi gücünü suistimal ederek "kralın tiranlığını, çoğunluğun tiranlığına dönüştürmesi" olmuştur.
19. yüzyıldaki ABD İç Savaşı'nda önce ise Abraham Lincoln, kasabalarda kalabalıkların "cadı" diye insanları yargılamaya ve öldürmeye başlaması üzerine linç kültürü konusundaki endişelerini şu ifadelerle dile getirmiş:
"Yasaları gözardı etme eğilimi ülkeyi sarmaya başladı. Mahkemelerdeki makul yargılamaların yerine vahşi ve öfkeli ihtiraslar, adaleti yürütenlerin yerine ilkellerden de beter kalabalıklar geçiyor."
20 Temmuz'dan beri onlarca şehit verdiğimiz bu dönemde Hürriyet'e yöneltilen fiziksel şiddet, "Yeni Türkiye'nin rejimini mobokrasiye çevirmek isteyenler mi var?" sorusunu sorduruyor.
Gelişmiş ülkelerin 200-300 yıl evvel aştığı, "kötü" olduğuna bu coğrafyada 2200 yıl önce karar verilmiş bu rejimi savunanlar mı var?
Eğer yoksa, Hürriyet'e saldıranların ve orada çalışanları tehdit edenlerin, tüm demokrasilerde olduğu gibi mahkemelere hesap vermesi, gücünü hukuktan değil kaba kuvvetten alan hiçbir güruhun bu ülkenin hiçbir köşesinde tiranlığını ilan edememesi gerekiyor.
Nitekim, Uluslararası Basın Enstitüsü'nün (IPI) Türkiye Ulusal Komitesi aşağıda tam metnini aktardığım son açıklamasında bu nedenle "cezasızlık" vurgusu yapıyor:
* * *
IPI Türkiye: Medyaya yönelik saldırı ve tehditlere cezasızlık son bulmalı
Uluslararası Basın Enstitüsü'nün (IPI) Türkiye Ulusal Komitesi'ni oluşturan Basın Enstitüsü Derneği olarak, Hürriyet gazetesinin İstanbul'daki merkezine 6 Eylül gecesi yapılan saldırının ardından yaşanan gelişmeleri kaygıyla takip ediyoruz.
O günden bu yana Hürriyet gazetesi 8 Eylül'de, bu kez hem İstanbul merkezini hem de Ankara baskı tesisini hedef alan yeni bir taşlı-sopalı saldırının hedefi olmuş, uğradığı maddi hasar artmış ve bu suçla bağlantılı olarak gözaltına alınanlardan 6'sı serbest bırakılmıştır.
Hürriyet köşe yazarı Ahmet Hakan, Star köşe yazarı Cem Küçük tarafından ölümle tehdit edilmiş, bu vahim eyleme karşın ne hükümetten ne de adliyeden şu ana dek hiçbir adım gelmemiştir.
Tüm bu saldırı ve tehditleri şiddetle kınarken, yetkililere şu çağrıda bulunuyoruz:
Bir ülkenin en büyük medya kuruluşlarına yönelik en küçük saldırının dahi cezasız kalması veya sessizlikle karşılanması, bir sembol teşkil edeceğinden, tüm medyanın şiddet kullananlarca sindirilmesine yol açabilir.
Demokrasinin en temel ilkesi olan ifade ve basın özgürlüğüne ağır darbe vuracak böyle bir domino etkisine müsaade etmemek için, medyaya yönelik saldırı ve tehditlerin, hukuk devleti kıstasları içerisinde derhal ve caydırıcı bir şekilde cezalandırılması gerekmektedir.
IPI'ın Viyana'daki merkezinden, Hürriyet'e yönelik ilk fiziksel saldırı üzerine yapılan açıklamadaki ifadeyi hatırlatıyoruz: "Yaşananlar Türkiye’de 1 Kasım seçimleri öncesi bağımsız medyayı hedefleyen taciz ve yıldırma amaçlı endişe verici kampanyada tehlikeli bir tırmanmaya işaret ediyor."
Bu tehlikeli tırmanmayı durdurup demokrasiye yönelik tehditleri bertaraf etmek ve süregiden cezasızlığa son vermek, öncelikle hükümetin sorumluluğudur.
Paylaş