Medya 'Elbise'den ne öğrendi

Haftasonunun internette en çok tartışılan olayı, medyanın da dersler çıkarabileceği bir sosyal deneye dönüştü.

Haberin Devamı

Her şey perşembe gecesi "Swiked" adlı bir Tumblr kullanıcısının, kişisel bloguna gönderdiği basit mesajla başladı.

İngiliz bir üreticinin 77 dolara satılan bir elbisesinin fotoğrafı eşliğinde bu kullanıcı şöyle diyordu:

"Millet, lütfen yardım edin. Bu elbise beyaz-sarı mı yoksa mavi-siyah mı? Arkadaşlarım ve ben bu konuda anlaşamıyoruz ve çıldıracağız."

Asıl çılgınlık, bu mesajdan sonraki üç gün içinde olanlarda...

Önce BuzzFeed bu mesajı haberleştirip fotoğrafı tartışmaya açtı, #TheDress (Elbise) Twitter'da trend konu oldu, uluslararası kamuoyu elbisenin rengi konusundan ikiye bölündü, cuma günü Türkçe forumlarda da şiddetli tartışmalar yaşandı; ertesi gün işin içine BBC'den TIME'a saygın yayınlar bile girmiş, "Bu elbise sizce ne renk" diye ABD çapında anketler yapılmış, bilimadamlarından görüş alınmıştı.

Haberin Devamı

Medya Elbiseden ne öğrendi

Peki nasıl oldu da bir elbisenin rengi konusundaki bu tartışma böylesine büyüdü?

Olayın bilimsel açıklaması çeşitli kaynaklarda mevcut. Özetle tartışma, insan beyninin "renk kararlılığı" denilen bir özelliğinden kaynaklanıyor. Bu örnekte, elbisenin rengi, çevresindeki ışığı nasıl algıladığınıza bağlı olarak değişiyor. Ve aslında kimse, salt bu dijital görüntüye bakarak elbisenin gerçekte ne renk olduğunu söyleyemez.

Ancak Buzzfeed'de -şu saat itibariyle- yaklaşık 40 milyon kez tıklanan ve yarattığı etkileşim nedeniyle en saygın sitelerde bile haber yapılan "Elbise Fenomeni" hakkında, bir sosyal deneyden çıkarılan sonuçlar gibi şu gözlemleri yapabiliriz:

Haberin Devamı

1) İnsan algısı değişkendir. Gerçeği hem başkalarına kıyasla farklı algılayabiliriz, hem de değişen koşullar nedeniyle beynimiz kendi içinde bile çelişkilere düşer. Örneğin kimse, bir başkasının herhangi bir rengi nasıl algıladığını asla bilemez.

2) Buna rağmen, zaaflarımızı kavrayıp onları aşacak bilgiye çoğu kez sahip olmadığımızdan, gerçeği algıladığımıza kendimizi inandırırız. Hatta bu yanlış algıyla, başkalarına meydan okur, onları küçümser, gerekirse kavga ederiz. Farabi'den Wittgenstein'a birçok filozofun tartıştığı bir konudur bu.

3) Washington Post ve New York Times gibi saygın kuruluşlar bile, BuzzFeed lokomotifinin arkasına takılarak viral treni kaçırmadı. Kitlesel tartışmaya bir katkı sundukları müddetçe hem kamu yararına hizmet etmiş, hem de ticari çıkar sağlamış oldular. Sonuçta, hem milyonlarca insanın katıldığı bir tartışmanın haber değeri vardır, hem de yaygın yanlış inanışları ortadan kaldırmak basının görevlerindendir.

Haberin Devamı

4) Buna karşın, Elbise Fenomeni, medyanın geleceğine dair iki riski de vurguladı. Birincisi, Digiday'den Brian Morrissey'in dikkat çektiği "viral aynılık" tehlikesidir. Birçok medya kuruluşu (hatta TIME bile) BuzzFeed'in içeriğini kopya-yapıştırmakla yetindi ve konuya hiçbir katkı sunmadan tık almaya oynadı. İkinci risk ise birçok medya kuruluşunun, toplumsal kutuplaşmaları, bir etkileşim fırsatı olarak görüp körükleme eğiliminde olmasıdır. Bu açıdan Yeni Medya, geleneksel medyadan devraldığı pek az kötü huyu terkedebilmiştir.

Kısacası bu elbise, bireylerin ve toplumun doğası hakkında Yeni Medya'ya bir ders sunmasının yanısıra, ona kendi güçlü ve zayıf taraflarını test etme imkanı da verdi. Bu dersleri alabilenler, kuşkusuz bir sonraki örnek vaka sırasında daha hazırlıklı olacak.

Haberin Devamı

Tam da bu noktada, 'Elbise'den siyasetçilerin de alması gereken mesajlar var ki bir sonraki yazıda da onlardan bahsederiz.

Yazarın Tüm Yazıları