Paylaş
CUMHURİYET’in kuruluşunun 90. yıldönümünde bugün açılışı yapılacak Marmaray, Türk-Japon işbirliğinin zirvelerinden...
Japonya Başbakanı Şinzo Abe sadece bu açılış için yaklaşık 9000 km. uçarak Türkiye’ye geldi.
Son altı ay içinde Başbakan Tayyip Erdoğan ile üçüncü kez buluşan Abe, bu açıdan da bir rekora imza atmış durumda.
Bu samimiyetin sırrı ne?
Dün akşam bir grup Türk gazeteciyle yemekte buluşan Japon yetkililere göre iki lider arasındaki yakın ilişki, büyük ölçüde kişisel dostluğa dayanıyor.
Abe’ye en yakın isimlerden olan Başbakanlık Danışmanı Tomohiko Taniguçi (Taniguchi) şunları söyledi:
“Olimpiyatları Tokyo’nun kazandığı anlaşılınca Erdoğan saniyeler içinde Abe’nin yanına geldi. Büyük bir içtenlikle sarıldı. Abe bundan çok etkilendi. Erdoğan gittikten sonra Abe bize bundan bahsetti, ‘Türkiye’ye tekrar gitmem şart’ dedi. Bugünkü ziyaret kapsamında yapılacak görüşmede Suriye gibi konular da masaya yatırılacak, ama doğrusu bu ziyaretin siyasetle pek ilgisi yok. Bazen dış politikada böyle insani ilişkiler öne çıkar.”
Abe, öğleden sonra Marmaray açılışında yapacağı konuşmada ise iki ülke ilişkilerinin küresel ölçekteki önemini vurgulayacak. Taniguçi’ye göre Japon Başbakan, konuşmasının en can alıcı bölümünde özetle şöyle diyecek:
“Türkiye Asya’nın en batısında, Japonya ise en doğusunda. Çevrelerindeki sorunlara rağmen bu iki ülke de bölgelerindeki istikrar merkezleri. Siz bir kanatta, biz ötekisinde bir motor gibi çalışırsak, Asya denen uçağı uçururuz.”
* * *
İki liderin şahsi muhabbeti bu ziyarette etkili olsa da, uzun vadeli stratejik işbirliği söz konusunda olduğunda Japonya’nın Türkiye’ye ilgisi elbette “tamamen duygusal” değil.
Marmaray projesini Ankara’dan cazip koşullarda alan ve Sinop nükleer santrali için lobiyi sürdüren Tokyo, Abe iktidarında dünyaya açılmayı bir "kurtuluş reçetesi" olarak görüyor.
Japonya Dışişleri Bakanlığı Basın Sekreteri Kuni Sato, ülkesinde 50 yaş altı kimsenin istikrarlı bir ekonomik büyüme dönemini yaşamadığını hatırlatıyor.
Taniguçi’ye göre de Japonya on yıllardır “cepten yiyor.” Japon ekonomisinin, Almanya ve İngiliz ekonomilerinin toplamı kadar büyük olduğu düşünüldüğünde bu, küresel ekonomi için de olumsuz bir trend.
Öyle ki Japonya son dönemde bir Norveç ekonomisi kadar küçüldü. Ve gelecek yıl yüzde 3-4’lük bir büyüme dahi yakalasa, ekonomisini bugünkü İsrail kadar genişletmiş olacak.
* * *
“Muhafazakar” olmakla birlikte kendisini “ilerici” vizyona sahip bir politikacı olarak tanıtan Abe’nin önerdiği çözüm, Batı’da “Abenomics” olarak da bilinen kapsamlı ekonomi politikası.
Abe, CHP’ye nazire yaparcasına, çözüm planında ‘Üç Ok’tan bahsediyor. Agresif bir para politikası ve esnek bir mali politikadan oluşan ilk iki ok, 2013 yılı başında “atılmış ve bugün hedefi vurmuş” durumda. Reel GSMH büyümesi ve istihdam gibi alanlarda olumlu sonuçlar geliyor.
Üçüncü ok olan ekonomide yapısal reformlar ise daha uzun vadeli bir hedefe işaret ediyor.
“Japonya’nın Yeniden Yaşama Dönme Stratejisi” başlığı altında toplanan bu reformlarda örneğin kadın istihdamını artırma, termal elektrik üretimini geliştirme veya son teknoloji ürünü tıbbi gereçlerin AR-GE ve ihracatına daha çok kaynak ayrılması gibi onlarca “mikro” ayarlama var.
Abenomics’in üçüncü okunun en kilit noktalarından biri, küresel ekonomiyle bütünleşme, Japon şirketlerine yurtdışı pazarları açma ve doğrudan yabancı yatırımlarını teşvik. Türkiye işte bu açıdan çok önemli...
“Japan is back” (Japonya geri dönüyor) ifadesini slogan yaptıklarını söylüyor, Kuni Sato...
Japonya’nın hızla yaşlanan nüfusu dikkate alındığında Abe’nin iddialı programının, 1860’lardaki köklü reformlarıyla ülkenin modernleşme sürecini başlatan İmparator Meiji’yi hatırlattığını söylüyorum.
Yanıtı Taniguçi veriyor:
“Ne tesadüftür ki Asya’nın öteki ucunda sizin modernleşmeniz de aynı dönemde başladı. Marmaray’ı ilk kez 1860’larda ‘Meiji’ değil ‘Mecid’ (Sultan Abdülmecid) hayal etti, 40 yıl kadar sonra Sultan Abdülhamid uygulamaya girişti, bitirmek Meiji ile Mecid'in torunlarına nasip oldu. İşte birbirimize bu kadar benziyoruz. Öyleyse daha birçok işi beraber yapabiliriz. Asya'yı beraber uçurabiliriz.”
Doğru; ama uçup uçmadığınızdan ziyade, nereye uçtuğunuz önemli değil midir?
Paylaş