Paylaş
Türkiye'de siyasi partilerin pek sık rastlanmayan bir şekilde İsrail'in Gazze operasyonuna karşı tek ses olması boşuna değil.
Operasyon sürerken dört Filistinli çocuğun bir kumsalda öldürülmesi ve özellikle de İsrail'in özür dahi dilememesi, bazı milletvekillerinin dile getirdiği "devlet terörü" iddiasını güçlendiriyor.
İsrail Büyükelçisi'nin konutu önünde gece yarısı yapılan protestoyu, "barışçı" olmaktan çıkma ihtimali bulunduğundan (ki öyle oldu) şahsen onaylamasam da, milletvekillerinin bu suçlamasına hak verdiğim noktalar var.
Şu sözlere bir bakın:
"...İsrail yönüne doğru ateş açılan tüm köylerin başına bu gelecek. Onlara karşı orantısız güç kullanacağız. Büyük bir hasara ve zarara yol açacağız. Bizim açımızdan buralar (sivil yerleşimler) askeri üslerdir. Bu bir öneri değil, onay verilmiş bir plan. (Lübnan Hizbullahı'nın lideri Hasan) Nasrallah'ı zapt etmenin tek yolu (sivil) nüfusa zarar vermek."
2006'daki İkinci Lübnan Savaşı'nda İsrail'in kuzey cephe komutanı olan Tümgeneral Gadi Eizenkot'un sözleri bunlar. "Orantısız güç" ile "sivillerin hedeflenmesini" ve altyapının yerle bir edilmesini öngören Dahiye Doktrini'ni Eizenkot dünyaya böyle duyurmuştu.
Dahiye, Hizbullah'ın kalesi diye bilinen bir Beyrut mahallesi. İsrail ordusu 2006'da bu mahallede sivillerin (de) yaşadığı onlarca apartmanı dümdüz etti.
Tel Aviv 2008'de Dahiye Doktrini'ni temel güvenlik yaklaşımlarından biri haline getirdi ve kimilerine göre Gazze'de de kısmen uygulamaya başladı. Birleşmiş Milletler misyonunun 2009 Gazze raporunda bu doktrine atıfta bulunuldu.
Temelinde "Bu liderleri seçtiği için bu halk da cezalandırılmayı hak ediyor" anlayışının yattığı Dahiye Doktrini'nin tarihte de birçok benzeri var:
'Savaş Sanatı'nı yazan Çinli general Sun Tzu'nun 2500 yıllık önerilerinden başlayıp 1943 Köln Bombardımanı'na, Hiroşima ve Nagazaki'ye, ABD'nin Irak'ta uyguladığı 'Şok ve Dehşet Doktrini'ne ve Esad rejiminin bugün bile Humus'ta mahalleleri dümdüz etmesine dek uzanabilirsiniz.
Geçmişte doğudan batıya tüm dünyada uygulanmış olması ise, Dahiye Doktrini'nin bugünün uluslararası hukukuna karşı İsrail'in pervasız bir meydan okuması olduğu ve buna rağmen dünyanın 2006'dan beri utanç verici bir sessizlik içinde bulunduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Pervasız ve aynı zamanda anlamsız; çünkü İsrail bir yandan "Dünyanın en başarılı füze savunma sistemi" diye "Demir Kubbe" ile övünürken, öte yandan büyük kısmı son derece ilkel roketler çoğu kez boş araziye düştü diye birkaç yılda bir yüzlerce Filistinli'yi öldürüyor.
Ve Dahiye Doktrini'nin mimarı General Eizenkot'un bugün İsrail Genelkurmay Başkan Yardımcılığı'na kadar yükselmiş olması, mevcut durumun vahametini Tel Aviv açısından gözler önüne seriyor.
Aynı vahamet sınırın öteki tarafındaki Gazze'de, İsrail'in özellikle güneyinde, fazla can almasa bile halkı terörize eden roket atışlarını durdurmayan ve komşusunun var olma hakkını reddeden Hamas açısından geçerli...
Dolayısıyla, iki tarafın da sivilleri hedefleyen akıldışı askeri doktrinlerini terketmesi, kalıcı bir barış için şart.
Fakat iki taraftaki radikaller her savaşta daha da güçlendiğinden, güçlü bir uluslararası etki olmaksızın bu kısırdöngünün kırılması zor görünüyor.
NOT: İsrail ordusunun Gazze'de çok daha kısa sürede çok daha büyük bir hasar yaratma kapasitesi var. Fakat İsrail, meskun mahalde çok daha yoğun bir nüfusa evsahipliği yaptığından olsa gerek, bugün için Gazze'de Dahiye Doktrini'ni Beyrut'taki kadar sert uygulamıyor. Bu yüzden uluslararası toplumun -ve özellikle ABD'nin- tam bu aşamada Tel Aviv'e karşı sesini yükseltmesi gerekiyor. Testi kırıldıktan sonra değil...
Paylaş