PEMBE masallar okunuyor, palavralar sıkılıyor, hayal dünyaları yaratılmak isteniyor. Devletin ve milletin arsaları ve arazileri bile "Hasan almaz basan alır" yöntemiyle satılıyor. Yatırımlar ve harcamalar parasızlıktan durmuş, satışlardan gelen para ile günü kurtarmaya çalışıyorlar.
Devlet içeride ve dışarıda uçan kuşa borçlu. İlaç parasını alamayan eczaneler kapanıyor, kamulaştırma bedelleri ödenmiyor, kamu hastaneleri çaresizlik içinde feryat ediyor.
Dünkü gazetelerde manşetten verilen haber:
"Türkiye’nin en büyük adliye binası olan Bakırköy Adliye Sarayı açılacak. Ancak bütçede ödenek olmadığından taşınma ve temizlik işlerini hákimler, savcılar ve personel yapıyor."
Fotoğraflar çarpıcı.Hákimler, savcılar ve personel ellerinde dosya torbaları, süpürgeler, kovalar ve bezler, temizlik yapıyor! Dosya ve eşyaları da kendi ceplerinden para verip tuttukları araçlarla taşıtmışlar.
Bu rezaletin nedeni ne?.. Devletin parası yok!
Yeni adliye binasının açılışını Recep Tayyip törenle yapacakmış!
* * *
Şimdi madalyonun öbür tarafına kısaca bakalım. Devlette olmayan paraları kendi belediyelerine aktardılar. Belediyelerin Hazine’ye ödenmemiş borçları katrilyonları buluyor.
Belediyeler har vurup harman savuruyor, kendi yandaşlarını zengin ediyor.
En büyük vurgun belediye şirketleri eliyle oluyor. Bu şirketler hiçbir kamu denetimine tabi değil.
Geçenlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılan bir üstgeçidin yıkılmasına karar verildi. Trilyonlar harcanmıştı. Bu konu Belediye Başkanı Kadir Topbaş’a sorulduğunda, "Haberim yok, ben yapılan her şeyi bilemem ki" dedi!
Ankara’dan, devletin Kamu İhale Bülteni’nin 5 Mart 2007 tarihli sayısından bir örnek vereyim. Ankara Büyükşehir Belediyesi, başkentte park-bahçe işleri yaptıracakmış. İhale açılmış. Şimdi olayı kısaca izleyin:
İhaleye bir tek firma katılıyor. Belediye şirketi Anfa!.. Ve işi alıyor! Bedeli 144 trilyon 823 milyar lira.
Bu nasıl hikáyedir? Nasıl oluyor da ekonominin böylesine "coştuğu" bir ortamda ikinci bir firma bu ihaleye girmiyor veya giremiyor? Nasıl oluyor da yine tek tabanca belediye şirketine bu iş veriliyor?
Sevgili okuyucularım, bu inanılmaz çelişkiyi (!) çok iyi görmek ve değerlendirmek gerekiyor. Bir yanda koskoca adliye binasını "bütçede para yok" gerekçesiyle hákim ve savcılara taşıtan, onları kovalarla, süpürgelerle seferber eden, öbür yanda ise paraları belediyeler ve belediye şirketleri eliyle har vurup harman savuran bir yönetim anlayışı. Türkiye bu durumlara düşürüldü.
BELEDiYE BAŞKANI
ANLATTIĞI fıkranın ardına sığınarak Atatürk’e şekerli kahve içtiği için (!) "i..." demekten utanmayan İstanbul Mimarsinan Belediye Başkanı’nı AKP ihraç etti. Yani partiden çıkardı. Çıkarmak zorundaydı.
İyi ama bu şahıs halen belediye başkanı.Elinde güç var, yetki var, büyük paralar var.
Bu şahıs o makamda tutulacak mı?
Efendim hakkında savcılık tarafından dava açılmış! Bizim yargı sisteminde bu davanın sonuçlanması en az dört yıl alır. Cuma Bozgeyik isimli bu belediye başkanı, böylece süresini tamamlayacaktır. Dahası, partisiyle yakın ilişkisi de sürüp gidecektir.
Şimdi sorumuzu soralım:
Bu şahsı partiden atan AKP mi? Evet! İçişleri Bakanı AKP’li mi? Evet!
O bakanın elinde, suçu belgelenmiş bir belediye başkanını görevden alma yetkisi var mı? Evet!
O halde Cuma Bozgeyik’i orada nasıl tutuyorlar, bilen var mı? Hayır!
Bu saatten sonra kimse kimseye göz boyamaca yapmasın. Kimse kimseyi kandırmaya da yeltenmesin.
Önemli olan böyle birini partiden ihraç edip durumu AKP açısından kurtarmak değil, o adamı o makamda tutmamaktır.
Buyurun, hodri meydan.
Bunu yapacak güç ve yetkiye sahipsiniz.
Bu yazdıklarımı lütfen unutmayın. Cuma Bozgeyik’i partiden göstermelik olarak attılar ama belediye başkanlığında tutuyorlar ve tutacaklar...
Çünkü orada yeni bir seçim yapıldığında belediyenin ellerinden gideceğini hepimizden iyi biliyorlar.