Paylaş
Galatasaray önceki gece Alman takımını Almanya'da eze eze yeniyor. Tribünleri on binlerce Türk doldurmuş. Büyük coşkuyu izliyoruz. O Türkler'in çoğu, bulundukları Avrupa ülkelerinde -şu veya bu nedenle- ezik. Kimi işsiz, kimi parasız, kimi boğaz tokluğuna çalışıyor. Avrupa'da Türk olmanın baskısını yaşıyorlar.
Maç bitiyor, yüzlerce Türk, ellerinde bayraklarla sahaya iniyor. Sahanın ortasına Türk bayrakları dikiliyor.
Onlar dün Alman komşularının, amirlerinin, çalışma arkadaşlarının karşısına dik alınla çıktılar. İstedikleri zaten buydu: Avrupa'da kendi ulusları adına kazanılan bir başarıya tanık olmak. Bu başarıları siyasette ve başka alanlarda elde edemiyorduk. Geriye tek umut kalıyordu:
Spor!
Galatasaray işte onu başardı. Bırakın Türkiye'deki milyonları bir yana, gurbetteki insanımıza moral verdi.
Bu takımı kutluyorum. Hocasıyla, bütün oyuncu ve yöneticileriyle gerçekten kutluyorum. Futbolun tekniğinden, taktiğinden fazla anlamam. Ama Türkiye'de artık en güçlü Avrupa takımları düzeyinde futbol oynayan, onların çoğunu dize getiren bir takımımız olduğunu ben de biliyorum.
***
Futbolda Galatasaray'la yaşadığımız onuru aslında diğer spor dallarında da yaşıyoruz. Ancak onlar çoğu zaman gargaraya geliyor, unutulup gidiyor.
Örneğin basketbolda kulüplerimiz çok iyi sonuçlar alıyor. Milli takımımız, futbolda olduğu gibi Avrupa finallerine katılma hakkını kazanıyor.
Efes Pilsen, aynen Galatasaray gibi başarıdan başarıya koşuyor. Dün gece yine bir Alman takımı olan Alba Berlin'i eleyip finallere katılmaya çok yaklaşmış olmasını diliyorum. Ülkerspor önceki gece İspanya'nın Barcelona takımını İstanbul'da yendi. Bunlar çok büyük başarılardır.
* * *
1999 yılında çeşitli spor dallarındaki Avrupa şampiyonalarında 39 altın, 37 gümüş, 44 bronz madalya kazanmışız.
Bunlar küçümsenecek sonuçlar değil. O Avrupa ülkelerinin spora ve sporcuya sağladığı olanakların yüzde birini kendi sporcumuza sağlayabilsek, bu rakamları belki on kat artırırız.
Yine geçen yıl dünya şampiyonalarında, çeşitli dallarda 17 altın, 26 gümüş, 29 bronz madalya kazanmayı başarmışız.
Örneğin boksta ilk kez bir dünya şampiyonumuz olmuş. Ağır sıklette Sinan Şamil Sam.
Halterde Halil Mutlu.
Güreşte Harun Doğan, Nazmi Avluca.
Geçen yıl yapılan dünya şampiyonalarında atıcılık, boks, güreş, halter, karate, vücut geliştirme dallarında altın madalya elde etmişiz.
Ayrıca voleybolda gerek erkekler ve gerekse bayanlarda çok büyük başarılar elde ettik. Aynı durumu bu yıl da sürdürüyoruz, Avrupa finallerine gidiyoruz.
Bu yazıyı spordan anlayan ustalara sormadan ve danışmadan yazıyorum. O yüzden, eğer şu konuda hatam varsa beni bağışlasınlar:
Bence Türkiye, son yıllarda takım sporlarında en büyük atılımı futbolla birlikte basketbol ve voleybolda yaptı.
Bu dallarda eskiden Avrupa takımlarının karşısına bacaklarımız titreyerek çıkardık. Şimdi iş tersine döndü, yenilince tepki gösteriyoruz.
Bu arada Cine-5 kanalından da bir ricam olacak. Basketbol takımlarımızın Avrupa kupalarındaki maçlarının çoğunu bu kanal şifresiz yayınlıyor. Türkiye, basketbol sevgisinin tadına bu maçlarla vardı. Bunda Cine-5'in payı çok büyük. Lütfen günün birinde bunları şifreli yayınlamaya başlamasınlar. Türkiye'de bu spora en büyük kötülüğü yapmış olurlar.
Sevgili sporcular, bazılarınız en büyük olanaksızlıklarla buğuşuyorsunuz ama buna karşın galibiyetleri, madalyaları getiriyorsunuz.
Milletçe diğer alanlarda da muhtaç olduğumuz başarıyı sizinle yakalıyoruz. İnsanımıza sizler moral veriyorsunuz.
Unutmayın, Türkiye sizlerle gurur duyuyor.
BİR ÖDÜL
Masa başında üç beş kişi toplanır, çoğu kez ‘‘adamına göre’’ gazetecilik ödülü verir. Bence bunların fazla bir değeri yoktur... Çünkü pek çoğunda ahbap çavuş ilişkisi, çıkar ilişkisi geçerlidir.
Ama bir de gazetecilik ödülleri vardır ki, kitlelere sorularak sonuç alınır. O anketlerin hilesi hurdası olmaz. Okuyucunun, izleyicinin gerçek görüşleri orada belirlenir. Yani sandıktan çıkmış olursunuz.
Üyeleri 18-30 yaş arasındaki gençlerden oluşan Rotaract Kulüpleri, kendi alanında en iyileri belirlemek amacıyla bir anket düzenlemiş.
Bu anketten ‘‘En çok okunan köşe yazarı’’ olarak bendeniz çıkmışım.
Kitleler tarafından seçilmek, bir gazeteci için en büyük onurdur.
Aynı onuru geçen yıl Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nin yüzlerce öğrencisi arasında yapılan ankette de elde etmiştim.
Beni mutlu eden şeyler işte bunlardır. Bu mütevazı, içten gelen, bir anlamda ‘‘halkın layık gördüğü’’ ödüllerdir.
Size bir sır vereyim! Benzer anketler gazete yönetimleri tarafından binlerce okuyucu arasında da yapılır. Ama o anketlerin sonuçları kamuoyuna açıklanmaz! Hatta nedense, bizden bile gizlenir! El altından öğreniriz, yine gurur duyarız da, mutluluğumuz içimizde saklı kalır!
Paylaş