Paylaş
Dün aldığım faksı size aynen iletiyorum:
‘‘14 Nisan günü Türkiye Kızılay Derneği'nde bir ihale yapıldı. Alınacak mal, 500 adet Uzakdoğu kaynaklı 4 parçadan oluşan masa seti.
İhale birim fiyatı 21 milyon 800 bin lira artı KDV. Yani toplamı 12 milyar 753 milyon lira oluyor.
İhalede bir şaibe yok. En iyi fiyata satın alındı. Malzeme en geç 24 Nisan günü teslim edilecek.
İşin ilginç yanı, alınan bu malzemenin kimlere ücretsiz dağıtılacağı!
Cevabı: Bu ay yapılacak Kızılay genel kurul toplantısında üyelere hediye olarak verilecek.
Yazık bu milletin parasına.’’
***
Bu masa seti bir saat, bir káğıtlık, bir kalemlik ve bir paket káğıttan oluşuyormuş.
Kızılay'ın cilası özellikle son deprem faciasından sonra döküldü. Kurumda ne denli hırsızlık ve yolsuzluk yapıldığı ortaya çıktı. Kimlerin, hangi sorumsuz ve hırsız kişilerin Kızılay'da iş tuttuğu belgelendi.
Bir hayır kurumu olan Kızılay, özellikle DYP'nin kalesi olmuştu. Gelirinin önemli bir bölümünü de bazı partililerin çıkarları doğrultusunda kullanıyordu.
Kızılay siyasete alet olmuştu.
Şimdi bazıları diyecektir ki: ‘‘Yav kardeşim, 12 milyarlık ihale nedir ki! Devede kulak kalır. Genel kurul delegelerine o kadarcık hediye verilmesin mi!..’’
Sinek küçüktür ama mide bulandırır. Bu 12 milyar veya 120 milyar meselesi değil, bir anlayış meselesidir.
Kızılay hediyelik eşyaya vereceği bu parayla belki 100 fukaranın bir ay boyunca karnını doyurabilirdi.
Kişiler ve yönetimler değişiyor ama kafalar değişmiyor. Türkiye'nin şanssızlığı da işte burada yatıyor.
KDV VAR MI, YOK MU?
18 Nisan tarihli yazımda Maliye Bakanlığı'na birkaç soru sormuş ve yanıt gönderilmesini istirham etmiştim.
Cep telefonu ihalelerinde KDV var mıydı, yok muydu?
Varsa, yüzde kaçtı? Varsa, daha önceki iki işi toplam 1 milyar dolara alan Turkcell ve Telsim firmalarından KDV alınmış mıydı? Son ihaleyi 2.5 milyar dolara alan İş Bankası grubundan alınacak mıydı?
Bu işlerde KDV olabilir veya olmayabilir. Bu mevzuatı bilecek konumda değilim. Sorduğum kişilerden de farklı görüşler alıyorum.
Bugüne kadar bu konuda kamuoyuna tutarlı bir açıklama da resmi makamlar tarafından yapılmadı.
Ortada devletin yaklaşık 550 milyon dolar tutarında bir KDV geliri var veya yok! Az para mı bu?
Eğer mevzuata göre bu işlerden KDV alınması gerekiyorsa, bu para ilk iki şirketten tahsil edildi mi?
Edilmediyse niçin?
Benim bildiğim Maliye Bakanlığı, bu gibi konularda son derece duyarlıdır. Bu soruları sordum ve aradan net iki gün geçti.
Ancak Maliye'den tık yok!
Bu durumda kendi kendime ‘‘Acaba işin içinde bir bit yeniği olmasın’’ diye düşünüyorum.
Maliye Bakanlığı'ndan bir kez daha istirham ediyorum, birkaç satırlık yanıt göndersinler ki, kamuoyunu bilgilendirelim.
ERALP ÖZGEN UYARIYOR
Türkiye Barolar Birliği Başkanı avukat Eralp Özgen'den aldığım mektup bir ibret belgesi. Özetliyorum:
‘‘Yeni Türk Medeni Kanun Tasarısı Meclis'e sunuldu ve 6 Nisan günü Alt Komisyon'da incelenmeye başlandı. Tasarının genel gerekçesinde, 1926 tarihli ve halen yürürlükte bulunan yasanın gerekçesinin, yeni kuşakların anlayacağı bir biçimde ve sadeleştirilmiş olarak ‘‘özetle’’ alındığı belirtiliyor. Ancak eski metinle yenisi karşılaştırıldığında, ‘‘özetleme’’ adı altında Atatürk devrimlerinin temel ilkesi olan laik düşünceyi açıklayan paragrafların tamamının atlandığı hayretle görülüyor.’’
Şimdi Eralp Özgen'in verdiği ‘‘atlanan’’ bölümleri özetliyorum:
‘‘İnsan hayatı her an değişikliğe uğrar. Dinler ise değişmez hükümler taşırlar. Hayat yürür, gereksinim hızla değişir, din kuralları ilerleyen hayat karşısında şekilden ve ölü sözcüklerden fazla bir değer ve anlam ifade edemezler. Değişmemek, dinler için zorunludur.
Yüzyılımız uygarlığına mensup devletlerin ilk özelliği ise din ile dünyayı ayrı görmektir. Din, devlet indinde, vicdanlarda kaldıkça saygıdeğer ve dokunulmazdır. Dinin hüküm halinde yasalara girmesi, tarihin gelişiminde hükümdarların, derebeylerin ve güçlülerin keyif ve arzularını tatmin aracı olma sonucunu doğurmuştur.
Yüzyılımızın devleti dini dünyadan ayırmakla, insanlığı tarihin bu kanlı felaketinden kurtarmış, dine gerçek ve sonsuza kadar bir taht olan vicdanı tahsis etmiştir.’’
Özetlediğim bu gerekçeyi 1926 yılında Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt yazıyor ve 2000 yılında biz bunu kaldırıyoruz. İçindeki hükümleri cımbızla ayıklıyoruz. Yazıklar olsun bu kafalara.
DSP'li Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk nerede?
Paylaş