DYP ile ANAVATAN, birleşme olayını gerçekleştirdi gibi. Çok da iyi oldu. Aynı çizgideki iki partinin bölünmüş güçlerle seçime girmesinin anlamı olmayacağı gibi, baraj sorunu ile boğuşmak zorunda kalacaklardı.
Peki öbür kesimde ne oluyor? Bu yazıyı dün yazdığıma göre, bugünü bilemeyiz de, dün itibarıyla ne oluyordu?
Hiçbir şey!
Şimdi bu konuyu tamamen tarafsız bir biçimde irdelemek istiyorum. Önce 2002 seçiminde CHP ve DSP’nin aldığı oy oranlarına bir bakalım.
CHP yüzde 19.39.
DSP yüzde 1.22.
Arada çok büyük bir fark var... Ve unutmayalım, DSP bu düşük oy oranını aldığında rahmetli Bülent Ecevit hayatta ve partisinin başında idi.
Toplum ve büyük kitleler, bu iki partinin birleşmesini istedi. Cumhuriyet mitinglerinde bu konuda büyük baskı yapıldı, "birleşin" sloganları atıldı... Ve her iki parti de, böyle bir işbirliğine gitmek zorunda olduklarını anladı.
Bu görüntüler son olarak "gávur İzmir!" mitinginde yaşandı. Ancak Baykal ve Sezer miting alanında oldukları halde, birlikte görünmekten ve kürsüye birlikte çıkmaktan kaçındılar.
Baykal bu öneriyi de kabul etti.Ama sonrasında ne olduğunu, milletvekili aday listesinde DSP’ye verilecek sayı ve yerlerin görüşülüp görüşülmediğini, DSP’nin kaç adet garantili yer istediğini, CHP’nin buna ne yanıt verdiğini, pazarlık olduysa nasıl sonuçlandığını ve anlaşmazlığın nereden çıktığını somut olarak bilmiyoruz. (Pazarlık yapıldıysa açıklasınlar.)
Şimdi tabloya yeniden bakalım: Son seçimde CHP, başında Ecevit’in bulunduğu DSP’den tam 16 kat fazla oy aldı.
O halde karşımızda bir gerçek var:
Olayımızda CHP büyük, DSP küçük parti. DSP’nin son seçimden sonra büyüdüğünü, yüzde 10 barajını geçecek bir duruma yükseldiğini iddia etmek de mümkün değil.
Burada iki tarafa da düşen görev, DSP’yi ezdirmeyecek bir işbirliği gerçekleşmesini sağlamak ve CHP listesiyle girilecek seçimden daha güçlü bir biçimde çıkmaktı.
Ancak bir konuyu daha burada itiraf etmek zorundayız. Bir teraziye vurup tartsak, DSP yönetimi ile çoğu seçmeninin Baykal ve CHP’ye olan sevgisizliğinin, AKP’ye olan sevgisizlikten daha fazla olduğunu görürüz. Bazı CHP’liler için de aynı şeyi söylemek mümkün. Onlar da DSP’den pek hoşlanmaz! Geçmişten kaynaklanan bir olaydır.
Nedendir, niçindir, bunu ben bugüne kadar anlayabilmiş değilim.
* * *
Şimdi son tabloya bakalım. Burada CHP haklı çıkıyor. Oyunbozanlık eden, bu işbirliğini parti yetkili kurullarından veya kişilerinden geçiremeyen tarafın DSP olduğu anlaşılıyor.
Zaman henüz bitmedi ama giderek azalıyor.
Bu işbirliği gerçekleşmezse, öncelikle kaybeden DSP olacaktır.Yüzde 1.22 oy oranı olan bir partinin pazarlık gücü fazla değildir. Yine de açık olan CHP kapısından girmesi, mümkün olan sayıda milletvekilliğinin kendilerine verilmesi gerekir.
Bu konuda gerçek hakemliği de kamu vicdanı yapar.
DSP son olayda yara aldı.Bazı CHP’lilerin deyişiyle "DSP içindeki CHP düşmanlığı yeniden hortladı".
DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, meydanlarda haklı olarak bağırıyor: "Türkiye’nin en büyük sorunu AKP iktidarından kurtulmaktır." Çok doğru söylüyor ama partisi, iktidardan kurtulmak için CHP ile işbirliğine yanaşmıyor.
Bazıları ise bu olayın nedenini, "DSP’nin elinde var olan yüzlerce trilyon lirayı başkalarına kaptırmamak" olarak görüyor. Eğer doğruysa, partiyi kapatmadan işbirliği yaparlar ve para yine onlarda kalır.
DYP-ANAVATAN birleşmesi olumlu bir adım oldu. İkinci olumlu adımı bekleyenler ise ne yazık ki hayal kırıklığına uğradı.
İlkeler, inançlar, olması gereken ortak hedefler ıskalandı, hadise "garantili yerden kaç milletvekilliği kaparım" endişesinde düğümlendi ve tıkandı.
Gerçekte AKP’ye çalışanlar, seçim işbirliği isteyen milyonlarca insanımıza bile 10-15-20 milletvekilliği için saygısızlık yapanlardır.
Bu yazdıklarımda yanılmayı dilerim.İnşallah önümüzdeki günlerde akıl, mantık ve yurt sevgisi kazanır da, şu çirkin ve küçük hesaplara dayalı tablo değişir.