Saz ekibinden inciler!

LEYLA Zana’nın saz heyetinden Orhan Doğan’ın dün bir gazetede çıkan söyleşisi vardı. Sözleri muhteşem ‘inciler’ içeriyordu. İşte bazıları:

‘PKK, AB sürecinde en çok katkı sunanlardan biridir. PKK, AB sürecini destekliyor.’

Yani Türkiye’nin AB’ye girmesini en çok isteyenler arasında PKK da yer almakta imiş! Bu durumda Türkiye’nin AB’ye girmesini en çok isteyenler listesinin başını AKP ile birlikte PKK’nın çektiğini söylemek yanlış olur mu?

Zana ve arkadaşları topluluğundan Orhan Doğan sözlerini sürdürüyor:

‘PKK, bana saldırılmazsa ben saldırmayacağım, meşru savunma yapıyorum diyor.’

Yaaa, bilmeyenler öğrensin, kimse meşru savunma yapan PKK’ya saldırmasın! Sonra devam ediyor:

‘Gün gelecek göreceksiniz, böyle bir süreç (hükümetin PKK ile görüşme yapması) Türkiye’de başlayacak.’

Pekiii, gün gelecek ve Türk devleti (Leyla Zana ve ekibini AB’nin baskısıyla cezaevinden tahliye ettiği gibi) Abdullah Öcalan’ı da serbest bırakacak mı? Orhan Doğan bombayı patlatıyor:

‘Ben şunu da söylüyorum. Zamanı geldiğinde Öcalan’ın serbest bırakılacağı biliniyor. Zamanı geldiğinde muhtemelen serbest kalacak... Türk toplumunun da buna duygusal olarak hazırlanması gerekiyor.’

Vay canına, vatandaş kesin konuşuyor ve ‘biliniyor’ diyor! Acaba bunlar hükümetle, AKP ile gizli bir anlaşmaya mı vardı? Yoksa AB mi bu konuda bastıracak? Bence AB bastıracak.

Hayırlı olsun.

21. YIL KUTLAMALARI!

SEVGİLİ
okuyucularım, dün -15 Ağustos- PKK için önemli bir yıldönümü idi! PKK bundan tam 21 yıl önce, 1984 yılında Eruh ve Şemdinli baskınlarını gerçekleştirmiş, yani iki ilçemizi basıp terör eylemlerini başlatmıştı.

Bu yıldönümünde terör örgütünün AB ülkelerinden yayın yapan televizyon kanallarında (örneğin Roj TV’de) kutlama programları (!) yayınlanıyor ve örgütün ‘tarihçesi’ anlatılıyordu.

Pazar gecesi yayınlanan kutlamalarda Abdullah Öcalan’la bizim gazetecilerin yaptığı muhabbetler ekranda idi.

Öcalan o sırada özgürdü. Suriye’de yaşıyor, ‘bizim gazetecileri’ bile kabul edip konuşuyordu.

Kendisi ile ilk konuşmayı yapma onurunu Mehmet Ali Birand’a vermişti. Gazetede anonslar çıkıyordu: ‘Yazı dizimiz başlıyor... Öcalan Galatasaray taraftarı... Öcalan en çok kebap seviyor...’

Bu vıcıklık daha sonra da sürdü gitti. Sonra sıkıyönetim hem diziyi, hem de 32. Gün klasiğini yasakladı.

Pazar gecesi PKK ekranında yer alan görüntüler şöyleydi:

Bir tarafta Öcalan. Onun hemen yanında Talabani. Sonra örgütün önde gelenleri. Sonra Can Dündar, Cengiz Çandar ve İsmet İmset isimli gazeteciler... Onlar soruyor, Abdullah Öcalan yanıt veriyor. Pek hoş bir muhabbet!

(Eski Filistin gerillası Cengiz Çandar’ı oralara Turgut Özal kurye olarak gönderirdi. Onu çok severdi. O kadar ki, bu gazeteci arkadaşa İş Bankası’na bağlı bir şirkette yönetim kurulu üyeliği bile ayarlayıp maaşa bağlamıştı.)

PKK
ekranında o bant bitiyor, başka bir bant gösterime giriyor.

Bu kez Abdullah Öcalan, karşısına Fatih Altaylı’yı oturtmuş. Yer yine Suriye olsa gerek. Bu kez başkası yok. Teke tek yapılıyor! Fatih güzel güzel, tatlı tatlı soruyor, Abdullah Öcalan yanıt veriyor!

Bu hoş sohbetleri aradan yıllar geçtikten sonra PKK televizyonu yeniden yayınlıyor. Bizim gazeteciler unutulmamış!

***

Hey gidi günler hey! O zamanlar Abdullah Öcalan’ın ayağına gidip kendisiyle ropörtaj yapmak ‘bazı gazeteciler’ için çok önemliydi. Hatta moda olmuştu!

Amaca ulaşabilmek için araya ‘aracılar, ricacılar’ konulur ve önce güvence verilirdi:

‘Sözlerinde hiçbir değişiklik yapmayacağım. İstediği gibi konuşabilir.’

Bunu sağlamak için çanak sorular sorulurdu.

Sorular genelde ‘Sayın Öcalan’ diye başlardı. Örgüt liderine elbette ki böyle hitapta bulunmak, saygıda kusur etmemek ve kızdırmamak gerekirdi!..

Öcalan gazetecileri bazen de tehdit ederdi. Örneğin bir grup gazeteci yine kendisiyle söyleşi yapmak için Şam’a gitmişti. Söyleşi öncesinde ve sonrasında Öcalan’ın adamları açıktan tehdit etti: ‘Bu konuşmanın Şam’da değil Bekaa’da yapıldığını yazacaksınız. Şam’da olduğunu yazar veya herhangi bir kimseye söylerseniz, örgüt bunu sizin yanınıza bırakmaz. Başınıza iş açarız.’

Hep düşünmüşümdür, şu adamın ayağına gidip bir söyleşi yapamadım, bir ‘büyük gazetecilik olayı’ yaratamadım! Bir gazeteci için ne büyük eksiklik!

İşin şakası bir yana, şu soruların sorulması ve tartışılması gerekiyor: Yakın geçmişte PKK’yı, Kürtçülük akımlarını, Abdullah Öcalan’ı medyamızda kimler palazlandırdı? Kimler bu işlere Öcalan söyleşileri, yazıları ve programları ile çanak tuttu, kimler? Onların acaba şimdi söyleyeceği bir şey var mı?
Yazarın Tüm Yazıları