Paylaş
Pazar günkü yazımda Avrupa'nın Türkiye'ye yaptığı saygısızlığa değinmiştim. Üzerimizde bir oyun oynanıyordu. Avrupa Parlamentosu heyeti cezaevinde bulunan Leyla Zana ile görüşmek istiyor, reddedilince toplantı iptal ediliyordu.
İsveç Dışişleri Bakanı Lindh Ankara ziyaretinde ‘‘Kürtçülük’’ gösterileri yapıyordu.
İsveç'te yayınlanan 19 Şubat 2000 tarihli Expressen Gazetesi'nin başlığı:
‘‘Lindh'in protesto yemeği. O, önce Türkler'e dersini verdi, sonra da (Türkler'in) düşmanlarıyla yemek yedi.’’ Haber devamında:
‘‘Gerçekleri Türkler'in gözüne soktu. Bu Türkiye AB'ye girecek! Lindh bunun olmayacağını dün ortaya koydu...’’
Meğer bir şey daha varmış. Aynı gün Ankara'daki Kanada Büyükelçiliği yetkilileri Diyarbakır'da Belediye Başkanı ile görüşmeler yapıyormuş.
Dün Ankara'ya gelen İsviçre Dışişleri Bakanı Joseph Deiss de aynı yolun yolcusu olduğunu gösterdi. Yine PKK yandaşlarını ziyaret etti, Diyarbakır'da gözaltına alınan HADEP'li üç belediye başkanıyla ilgilendi.
Bunlar kamuoyuna yansıyanlar. Bir de yansımayanları düşünün. Allah'ın Kanada'sının büyükelçilik yetkilileri taaa gidiyor oralara ve görüşmeler yapıyor!
Ne oluyor? Bunlar neyin peşinde?
Üzerimizde sinsi bir oyun oynanmak isteniyor. Bunu görmemek için geri zekálı veya hain olmak gerekir.
Ama bizim medyamıza, anlı şanlı yorumcularımıza, yazarlarımıza, siyasi partilerimize, toplum örgütlerimize bakıyorum, hiçbirinden bu konuda tık yok! En ufak bir tepki gelmiyor.
Ülkemizin onuru kapitülasyon kafasıyla çiğnenmek isteniyor. Biz bu kadar mı duyarsız ve tepkisiz olduk? Utanalım, utanalım.
AÇIKLAMA
Geçtiğimiz cumartesi günkü yazımda cep telefonlarıyla ilgili vurgunu gündeme getirmiştim. Özelleştirme İdaresi tarafından ayda 120 bin dolar karşılığı kiralanan Mc Kinsey isimli bir İngiliz firmasınca hazırlanan raporda, cep telefonlarında verilecek her bir lisans karşılığında devletin 1 milyar 434 milyon dolar alması öngörülmüştü. Yani gerçek değer bu idi.
Oysa biz konuyu aceleye getirmiş, her bir lisansı 500 milyon dolara devretmiştik. Böylece iki lisans için 1 milyar dolar elde etmiştik.
Bu iki firma daha sonra sonsuz abone kaydı yapmış, abonelere ve devlete kazık atmış, sadece ‘‘sabit ücret’’ adı altında aldıkları paralarla, devlete ödedikleri 500 milyon doları çoktan çıkarmışlardı.
Devlet büyük zarara girmişti.
Dahası, bu devir anlaşmalarının yüzde 15 oranındaki KDV'si de bunlardan tahsil edilmemişti. Bu rakam 150 milyon dolar ediyordu.
Yazımda bu durumu sormuş, devletin bu zararına nasıl göz yumulduğunu öğrenmek istemiştim.
***
Özelleştirme İdaresi dün açıklama gönderdi. Bir bölümü son derece teknik ve hiç kimsenin anlamayacağı türden. Onları atlıyorum ve somut yanıtı size iletiyorum:
‘‘1- Mc Kinsey firması münhasıran GSM sektörüne (cep telefonlarına) ilişkin bir çalışma yapması için tutulmamıştır. Genel stratejik yönetim danışmanlığı hizmeti vermek üzere tutulmuştur.’’
Olabilir. Ama tutulmuş. Ben de bunu yazdım.
‘‘2- Mc Kinsey firmasına ödenen ücret yönetim danışmanlığı hizmeti karşılığı olup, kendilerine söz konusu GSM çalışması için herhangi bir ödeme yapılmamıştır.
3- Mc Kinsey firmasının konuya (cep telefonlarına) ilişkin teknik fizibilite çalışmasında bahse konu rakam (her lisans için 1 milyar 434 milyon dolar) lisans değeri değil, teşebbüs değeridir. Ayrıca yazınızda ifade edilen rakam nihai raporda yoktur.’’
Burada da işin içine bilmediğimiz kavramlar giriyor. Lisans değeri değil, teşebbüs değeri imiş.
‘‘4- Lisans tespit değerini kapsamayan bu çalışma 1995 yılında hazırlanmış olup, İdaremiz arşivinde saklanmaktadır. 1998 yılında verilen lisanslar için (firma başına 500 milyon dolar) güncelleştirilmiş ayrı bir değer tespit çalışması yapılmıştır.’’
Bu rakamı kim, hangi ölçüye göre bulmuş? Bu rapor nerede?
‘‘5- Değer tespit çalışmaları sonrasında ilgili firmalarla Ulaştırma Bakanlığı arasında lisans anlaşmaları imzalanmıştır. Söz konusu anlaşmaların lisans bedeli dışındaki diğer tüm hükümleri, Ulaştırma Bakanlığı uhdesinde bulunmaktadır.’’
***
Demek ki İngiliz firması lisans başına 1 milyar 434 milyon dolar'ı raporunda kullanmış, Ama ilk raporunda, ama son raporunda. Şimdi soralım:
Biz bu 500 milyon doları nereden çıkardık? Böylesine ballı börek bir işi iki firmaya tanesi 500 milyon dolara, ölmüş eşek fiyatına nasıl verdik?
Kamuoyu bu sorunun yanıtını arıyor ama dikkat ediniz, bir Allah kulu ortaya çıkıp ‘‘Biz bu rakamı şu esaslara göre şöyle belirledik’’ demiyor.
Hadiseyi artık kesin olarak biliyoruz.
Türkiye, bu işten çok büyük kazık yemiş durumda. Devletin kaybı en az 1 milyar dolar. Vatandaşın sürekli yediği kazık da işin cabası.
Yazık değil mi, günah değil mi?
‘‘Bu işin hesabı sorulsun’’ diyemiyorum çünkü artık hepimiz biliyoruz ki, bu işlerin hesabı Türkiye'de sorulmaz.
Geçmiş olsun!
Paylaş