Paylaş
Gazeteci arkadaşım Rıza Zelyut'un dün Akşam Gazetesi'ndeki yazısının başlığı böyleydi. Rıza Zelyut, Alevi kökenlidir. Her Alevi gibi Atatürkçü, laik, çağdaş bir insandır.
İtalya'da, hem de Meclis binasında, birkaç günden beri seyyar Kürt parlamenterler ekibinin gösterisi yapılıyor. Bunlar yemin töreni düzenliyor, Türkiye'ye karşı ant içiyor!
Aralarından birini bütün bu toplantılarda görüyoruz. Beyaz, uzun saçlı, uzun sakallı bir tip. Son toplantıda yine var. Eliyle ‘‘zafer işareti’’ pozları veriyor.
İsmi Ali Haydar Celasun imiş. Sahte bir ‘‘Alevi dedesi’’. Cebine para konulmuş, satın alınmış bir dönek.
Rıza Zelyut dünkü yazısında işte bu satılık adamı anlatıyor. Özetliyorum:
‘‘Roma'da ‘Kürt Parlamentosu' adı altında toplanan kaçakların fotoğraflarına bakarken, içlerinden biri dikkatimi çekti. Beyaz sakallı bu kişi eliyle zafer işareti yapıyordu. Bu adamı yakından tanıyordum.
1990 yılında Berlin'de, Aleviler'in arasında tanıdım bu kişiyi. Türkiye'de tiyatro oyunculuğu yapmış. 12 Eylül sonrasında kapağı Almanya'ya atanlardan biri. Diğer sığınmacılarla bu kişiyi karşılaştırdığımda, tam bir döküntü ve çöküntü ile karşılaştığımı anlamıştım. Yeri geldiğinde solcu, yeri geldiğinde Alevi olan bu kişiye Berlin'deki Türkler hiç saygı duymuyorlardı. Onun adı geçince küçümseme beliriyordu insanların yüzünde.
Hakkında öyle şeyler anlatılıyordu ki, burada yazmaya utanıyorum.
Bu yaşlı adama yine de acımıştım. Kendisiyle birçok kez konuştuk. Bu zavallı adam Alevi olduğunu söyleyip Aleviler'le sıkı ilişkiye girme kararı verdi.
Ali Haydar Celasun bu arada ‘dede' (Alevi dedesi) olduğunu iddia etmeye başladı. Bu istismar yüzünden, yeniden dışlandı.
Tavrındaki tutarsızlıklar nedeniyle Alevi toplumu içinde tutunamayınca, yön değiştirdi.
Maddi imkânsızlık içinde çırpınan ve toplumun küçümsediği Ali Haydar Celasun, PKK safına geçti! Böylece adamcağızın cebi para gördü. Bunun karşılığı olarak kendisine (PKK tarafından) ‘Kürdistan Aleviler Birliği' adında bir dernek kurduruldu.
Böylece Avrupa'daki Aleviler'i bölecek ve PKK'ya yandaş toplayacaktı!
Bir zamanların bu sahte Alevi dedesi, Alevi derneklerinde Atatürk için ‘Büyük önder, 20. yüzyılın mehdisi' derken, PKK'lı olunca ‘Deccal' demeye başladı!
Suriye'ye gidip Hafız Esat'la ropörtaj yaptı. PKK dergisinde bunu yayınladı ve Esat'ı öve öve bitiremedi.
Şimdi bu zavallı, Kürt Parlamentosu'nun en önemli isimlerinden biri! Avrupa, Kürtler'i bu tür insanlara temsil ettiriyor.
Terörist PKK bir orkestra yönetiyor. Orkestrada, vatan kaçkınları saz çalıyor. Terörist Hafız Esat yönetimi korumalık yapıyor, parayı da Avrupa ödüyor.
Avrupa'nın emperyalist yüzünü yeni makyajıyla bir kez daha görüyoruz.
Bu rezalete de insan hakları deniliyor!’’
***
Eline sağlık Rıza Zelyut. Şimdi ‘‘Kürtçülük’’ ticareti yapan bir üçkâğıtçıyı, bir sahtekârı, bir satılık adamı ne güzel yakalamış, ne güzel anlatmış.
Bunlar böyledir. Parayı verirsiniz, Avrupa'da krallar gibi yaşarlar. Beş yıldızlı otellerde kalırlar, altlarına son model arabalar verilir, ceplerine bol bahşiş konulur.
Sonra çantayı kaptıkları gibi yallah Roma, yallah Atina, yallah Brüksel, yallah Viyana, yallah Washington!..
Her eve lazım bir Kürt Parlamentosu!.. Yeter ki parayı bastırın, bu herifleri iyi besleyin!
Ancak burada bir parantez açayım da, bütün suçu yabancılara yıkmayalım. Bunları besleyen sadece dışarısı değil. Biz de besliyoruz.
Hapis yatan Leyla Zana'ya, yurtdışına tüyen diğer hainlere, yani eski milletvekillerine maaşlarını tıkır tıkır, şıkır şıkır ödemeye devam eden Meclis, bizim Meclis değil mi?
PROMOSYON!
Cumhuriyet'in 75. yıldönümünü kutluyoruz. Bizim gazetelerin amansız promosyon seferberliği devam ediyor.
Tabak çanak, çatal bıçak, teflon tava, bavul, teyp, kaset, bardak çanak, televizyon, tencere kapak...
Böylesine önemli bir dönemde ben beklerdim ki, gazetelerimiz promosyon olarak her alana bir Türk bayrağı versin. Versin ki, insanlar şu Cumhuriyet Bayramı öncesinde evlerine assınlar. Türkiye 29 Ekim öncesinde ay yıldızlı bayraklarda donansın.
Yine beklerdim ki, gazeteler okurlarına birer kaset armağan etsinler. O kasette İstiklal Marşı, Onuncu Yıl Marşı ve diğer marşlarımız olsun. Örneğin dünyada bir eşi olmayan Mehter Marşları olsun.
Arabesk kaset, pop kaset vermeye gelince varız.
Ama böyle ulusal bir konuda asla yokuz. Dağıt tabak çanağı, dağıt teflon tavayı, dağıt bilmem neyi!..
Hiç kimse kusura bakmasın, biz medya olarak önümüze gelen herkese çuvaldızı batırıyoruz. Biraz da iğneyi kendimize batıralım.
Gazetelerimiz -bildiğimiz kadarıyla- böyle bir inceliği düşünmediler. Medya yetkilileri şimdi bu satırları okuyunca belki diyecekler ki ‘‘Tüh be, hiç aklımıza gelmedi. Artık çok geç. Ne bayrak verebiliriz, ne de kaset...’’
Ya da bir itirafta bulunacaklar:
‘‘Düşündük ama maliyeti kurtarmıyor...’’
Ey medya yetkilileri, bari bir tek şey yapın:
29 Ekim öncesinde okurlarınıza ‘‘çekilişsiz kuponsuz’’ küçük bir Atatürk rozeti armağan edin.
Küçük ama değerli bir armağan olur. Maliyeti azdır, size fazla yük getirmez. Dağıtımı da kolaydır.
Önünüzde üç hafta kadar bir süre var.
Haydi sayın medya büyüklerimiz, yapın bir şey!
Paylaş