BÜYÜKANIT’ın basın toplantısında kendisine iki soru sordum. Özellikle ikincisi dün gazete haberlerinde ve köşe yazılarında yer almıştı... İşin daha da ilginç tarafı, eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve Recep Tayyip Erdoğan kesimi soruma kızmışlardı ve olayı yalanlamaya çalışıyorlardı!
Büyükanıt’a sorum şuydu:
"Başbakan, sizden önceki Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e ’Hocam’ diye hitap ederdi. Size de böyle hitap etti mi?"
Sorunun yanıtı elbette "hayır etmedi" olacaktı.Nitekim öyle oldu.
O halde ben, yanıtını bildiğim o soruyu niçin sordum?
Hilmi Özkök ile Recep Tayyip Erdoğan arasında geçmişte yaşanan ve Başbakan-Genelkurmay Başkanı ilişkisinin çok dışına taşan ve büyük tepki yaratan yakınlık ve samimiyeti bir kez daha vurgulamak için sordum.
* * *
Şimdi belki bu "Hocam" olayının belgesi olup olmadığını soracaksınız. Elbette var. Olay Çanakkale törenlerinde geçti ve bütün ekranlara, gazetelere yansıdı. Manzara şöyle:
Recep Tayyip Bey makam aracına binecek. O sırada yanına üniformasıyla Hilmi Bey geldi. Recep Tayyip Bey kendisine seslendi:
"HOCAM buyurun, beraber gidelim."
Hilmi Bey teşekkür etti ve kendi makam aracına yöneldi. Aynı günün akşamı çoğu televizyon kanalında bu konuşma defalarca gösterildi ve "Hocam" sözcüğü Başbakan’ın ağzından defalarca vurgulandı...
"Hocam, hocam, hocam..."
Hilmi Bey bu olayı ya unutmuş, ya da bir kez daha gündeme gelmesine kızmış ki, dün Ertuğrul Özkök’ü arayıp sorumda geçen olayı yalanlamaya kalkışmış... Ve beni şikáyet etmiş!
Basın toplantısını televizyondan izleyen Tayyip Bey de olayın doğru olmadığını söylemiş. "Ben hocam diye Beşir Atalay’a hitap ettim" demiş.
İnsan belleği zayıftır ve unutabilir. Ancak olay tümüyle doğrudur. Belki dün gece ekranlarda yeniden gösterilmiş ve doğru söylediğim bir kez daha belgelenmiştir. Bu yazıyı dün öğleden sonra yazdığım için bilemiyorum.
BAŞBAKAN VE DEDiKODU
BİR Başbakan, kendisinin kulağına fısıldanan ve tümüyle yalan olan dedikoduları gündeme taşır mı? Bunları ciddiye alıp üzerinde konuşur mu? Bizde konuşur! Şimdi size dünkü gazetelerden iki somut örnek vereceğim. İkisi de AKP’nin destekçisi gazetelerden:
Zaman Gazetesi sayfa 4: "...Başbakan ayrıca kendisine ulaştırılan ilginç bir detayı nakletti. Erdoğan, ismini vermeden Emin Çölaşan’ın basın toplantısından çıkarken Yaşar Paşa’yı kastederek yanındaki gazetecilere ’Bunu da kaybettik’ dediğini anlattı."
Star gazetesi sayfa 1. Haberin başlığı: Büyükanıt’ı kaybettik. "...Çölaşan’ın soruyu tahrik amaçlı sorduğunu ve istediği yanıtı alamadığını da vurgulayan Erdoğan’ın, sonrasını şöyle anlattığı ifade edildi: O gazeteci basın toplantısı bitince etrafındakilere Büyükanıt’ı kastederek ’Bunu da kaybettik’ demiş."
İktidara en yakın iki gazetede aynı haber!
Burada açıkça yazıyorum: Basın toplantısından önce veya sonra, hiçbir zaman ve hiçbir yerde "Büyükanıt’ı da kaybettik" demedim, o anlama gelecek bir şey söylemedim ve böyle bir şey aklımdan geçmedi. Geçmiş olsaydı, dünkü yazımda yazardım.
Başbakan dahil aksini iddia eden varsa ortaya çıkar, bu sözleri kime, hangi gazeteciye söylediğimi kanıtlar. Ama kanıtlamak için, bu sözleri söylediğim iddia edilen gazetecilerin ismini verir... Ve onlar da bunu doğrular.
Tamamen yalandır, dedikodudur.
Eğer bir Başbakan kulağına fısıldanan böyle yalan ve dedikodulardan medet ummaya kalkışıyor ve bunu yakın çevresi aracılığıyla kamuoyuna yansıtıyorsa, vay bizim halimize!
Türkiye yalanlarla, dedikodularla yönetilemez.
Şimdi ortada iki olasılık var.
1- Yakınları, Tayyip Bey’e yalan söylemiş ve yanıltmış. Demek ki çevresinde yalancılar var ve onları temizlemesi gerekir.
2- Birileri kendisine şaka yapmış ve Tayyip Bey ciddiye almış!
Başbakanlık "ciddi" bir yerdir.
O makamda oturanların böyle dolduruşlara gelmesi, kulağına fısıldanan yalan ve dedikoduları gündeme taşıması fevkalade sakıncalıdır, yakışıksızdır!