Müteahhit mektubu

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

Müteahhit olan bir okuyucumdan aldığım mektubu aynen yayınlıyorum:

‘‘Uzun yıllar devlet müteahhitliği yaptım. Devlette, daha avanta almayanı görmedim. Avanta almayanları hep pasif göreve verirler. Branşım sulama barajı.

İhale olur, eksiltmeyi kim fazla yaparsa iş onda kalır. Örneğin bir trilyonluk işi firma yüzde 60 eksiltme verse bile kazanır. Kontrol mühendisi veya bölge müdürü ile sıcak ilişkiler kurar.

Makine kazısı vardır. Kontrol mühendisi isterse elle kazı verir. Müteahhit işi yine makine ile yapar. Buna benzer, devletten en azından 100 çeşit para tırtıklama yöntemi vardır. Yol yapılır para alınır. Yağmur yağdı, kar yağdı diye rapor tutulur ve yine para alınır. O yolun parası beş altı sefer alınır.

Hafriyattan, yani toprak kazmaktan büyük vurgun vurulur.

Sizden ricam, bu ihale sisteminin mutlaka değişmesi lazımdır.

Amerika ve Avrupa'da ihaleler anahtar teslimi oluyor.

Bizde ise iş ne kadar uzarsa firma o kadar fazla para kazanır, devlet o kadar soyulur.

Türkiye'de hiçbir inşaat, çıkan keşif artışıyla bitmemiştir... Ve hiçbir işi de zamanında bitirmek mümkün olmamıştır. Köşenizde sorun bakalım, zamanında biten bir tek iş olmuş mu?

Örneğin okul ihalesi olur, bedeli 100 milyardır. Uydur kaydır, işi beş senede üç trilyona bitirirler.

Baraj ihalesi verilir 3 trilyona. İş biter 50 trilyona.

Bu sistemi neden değiştirmezler?

Lütfen bu konuyla ilgilenin. Bu işler anahtar teslimi olur. Firma yapamazsa ceza alsın, ama caydırıcı ceza alsın. Zamanında bitirene de ödül verilsin.

Türkiye'de hiçbir devlet ihalesi çıkış fiyatı ile bitirilmemiş ve zamanında teslim edilmemiştir.

Bu durum hem devlet görevlilerinin, hem de üçkâğıtçı bütün firmaların işine gelir. Devlet görevlileri daha çok avanta alır, firma daha çok kazanır ve olan millete olur.

Şu anda inşaatı devam eden barajlara bakın. Tahtalı barajının yapımı 10-12 yıldan beri sürüyor. Böyle şey olur mu? Dalaman sulama barajına bakın bakalım, kaç sene sürecek.

Her baraj ihalesinin süresini 8'le, maliyetini 20 ile çarpın. İşte o zaman gerçekçi olursunuz.

20 baraj yapacaksak 5 adet yapalım ama zamanında bitirelim. Daha kazançlı çıkarız...’’

***

Görüyorsunuz, nereye el atsak karşımıza bir soygun, vurgun çıkıyor. Zaten irili ufaklı bütün müteahhit firmalara baktığınızda, hepsinin devlet sırtından zengin olduğunu görüyorsunuz.

Okuyucum, mektubunda eksik yazmış ve sadece kontrol mühendislerinden, bölge müdürlerinden söz etmiş.

Oysa özellikle büyük ihalelerde, devletin çok daha yüksek kademeleri devreye giriyor.

Bakan, müsteşar, genel müdür ve hatta sekreterler bile bu yağmadan paylarını kendi çaplarında alıyorlar.

Sadece onlar değil, siyasi partilerin, özellikle iktidar partilerinin il ve ilçe başkanlarıyla yerel yöneticileri ve milletvekillerinin bir bölümü de vurgun paylaşımının içindeler.

***

Bazen işadamlarıyla bir yerlerde karşılaştığımızda onlara soruyorum:

‘‘Avanta ve rüşvet vermeden iş yaptırdığınız oluyor mu?’’

Bu soruya bugüne kadar ‘‘Evet oluyor’’ diyen kimseye rastlamadım.

Geçen gün sağlık kesiminden birine aynı soruyu sordum. Aynen şöyle dedi:

‘‘Diğerlerini bırakın, en basitine bakalım. İhaleyi kazandınız, işi aldınız. O zamana kadar dağıtacağınızı dağıttınız. Sıra geldi paranızı almaya. Size paranızı sayman öder. Almaya gittiğinizde, örneğin iki ay sonra gelmenizi söyler. Nedenini sorarsanız, ödemeleri sıraya koymuştur. Hiçbir şey diyemezsiniz... İşte o zaman saymanı görmek (!) zorundasınız. Aksi halde paranızı almak için aylarca beklersiniz. Aylık yüzde 8-9 enflasyonda birkaç aylık gecikme, işadamı için önemlidir...’’

***

Peki bu avantacı ve rüşvetçi takımı, paraları nerede ve nasıl alıyor? Şimdi bu işin de kolayı bulunmuş. Çoğunluk, parayı çantada veya banka hesabında istemiyor... Çünkü bunu yapmak tehlikeli.

Şimdi özellikle büyük avanta ve rüşvet, bankalardaki off-shore hesaplarında yapılıyor. Paralar buralara yatırılıyor. Kimin kime para ödediğinin kanıtı yok, çizelgesi yok, dökümü yok!..

Ve bu rezalete alet olanlar arasında maalesef devlet bankaları da var! Onlar da off-shore hikâyesinin içindeler.

Neresinden baksanız, devletimiz ve milletimiz güzel güzel soyuluyor.

Merhum ne demişti?

‘‘Benim memurum işini bilir!’’

Kefenin cebi olmadığından, kendisi paraları mezara götürememişti. Acaba geride bıraktığı çömezleri götürebilecek mi?

İNSAN HAKLARI KİTABI

Uzun yıllar İstanbul Emniyet Müdürü ve Emniyet Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapan Mehmet Akzambak, dört ciltten oluşan ‘‘Lozan'dan Günümüze Taraf Olduğumuz Tüm Uluslararası Sözleşmeler. Onaya İlişkin Kanun ve Bakanlar Kurulu Kararları. İNSAN HAKLARI’’ isimli bir eser hazırlamış. Eğer bu konuyla ilginiz varsa, içinde bütün iç ve dış mevzuatı bulacaksınız.

Kitabı TBMM bastırmış ve Akzambak, gelirini Polis Güçlendirme Vakfı'na bağışlamış. Cumhurbaşkanı Demirel'in emriyle şimdi ikinci baskısı yapılacak ve bunun da geliri eğitim hizmetlerine verilecek.

Ortaya gerçekten güzel bir eser çıkmış.

(Mehmet Akzambak. PK 10. 07401 Alanya)













Yazarın Tüm Yazıları