DÜNYADA kendi yakın tarihini bile böylesine az bilen, hatta hiç bilmeyen toplumların başında herhalde biz geliriz. Bize okullarda ‘‘tarih’’ diye yutturulan ders çoğunlukla gereksiz ezber bilgilerinden oluşur. Gerçek tarih öğretilmez.
Kıbrıs Türkiye'nin hep gündeminde. Peki nedir bu Kıbrıs olayı? Yakın geçmişte o adada neler olmuştur?
Yıl 1878. Rusya ile Osmanlı savaşıyor. Savaşı kaybediyoruz. Rus ordusu doğudan ilerleyip Erzurum'u alıyor. Batıda ise İstanbul'un kapısına dayanıyor. Bugünkü adı Yeşilköy olan Ayastefanos'a gelip duruyor.
Başkent İstanbul'un düşmesi an meselesi. Padişah Abdülhamit.
Çar ordusunun başkomutanı Nikola Nikolayeviç karargáhını Yeşilköy'de kuruyor. O kadar ki, Yeşilköy'de 4 katlı görkemli bir zafer anıtı bile yaptırıyor. O anıt Abdülhamit'in 33 yıl padişahlığı boyunca orada duruyor. İkinci Meşrutiyet sonrasında İttihat Terakki tarafından özel uzmanlarla, içine binlerce kilo dinamit yerleştirilerek yıkılıyor.
Peki ama Rus ordusu İstanbul'a niçin girmiyor?..
Çünkü buna İngiltere karşı çıkıyor. Rusya'nın Akdeniz'e inmesini kendi çıkarına aykırı buluyor. Rus ordusuna gözdağı verip durdurmak için heybetli donanmasını Çanakkale önlerine yığıyor.
***
Bu sırada Kıbrıs, Osmanlı toprağı. Nüfusunun yarıdan fazlası Türk.
Denize düşen yılana sarılıyor ve Osmanlı hükümeti ile İngiltere arasında çok acele görüşmeler başlıyor. Başkenti Rus ordusundan kurtarmak için İngiltere'nin yardım ve desteği karşılığında, Kıbrıs adası ‘‘emanet olarak ve geçici bir süre için’’ İngiltere'nin koruması altına terk ediliyor.
Kıbrıs uzun süre güya böyle kalıyor. 1914 yılında biz İngiltere'ye karşı Almanya ile birlikte Birinci Dünya Savaşı'na girince, İngiltere Kıbrıs'ı resmen kendi sömürgesi yapıyor.
Çok özetle, İstanbul'u kurtarmak için Kıbrıs'ı 1878 yılında İngilizlere bazılarınca ‘‘ulu hakan’’ olarak tanımlanan (!) Abdülhamit veriyor.
O dönemde yarıdan fazla nüfusu oluşturan Türkler, daha sonra İngiltere ve Rumeli'ye göçmeye başlıyor.
Her zaman İngiltere, Fransa, Rusya gibi ülkelerin koruması altındaki Yunanistan ise duruma uyanıyor. Kıbrıs'taki Rum nüfusunu sürekli takviye edip çoğaltıyor. Daha ilk günden, Girit'te olduğu gibi Enosis olayını Kıbrıs'ta da aynen uygulamaya koyuyor.
***
İmparatorluk ve Cumhuriyet döneminin önemli devlet adamlarından büyükelçi Galip Kemali Söylemezoğlu, Osmanlı'nın son döneminde büyükelçilik yaparken İtalya Dışişleri Bakanı Kont Sforza ile konuşuyor. İtalyan diplomatın kendisine söylediklerini şöyle aktarıyor:
‘‘İngiltere Kıbrıs'tan iki nedenle ayrılabilir. Ya buna askeri veya siyasi nedenlerle mecbur kalıp böyle bir fedakárlığa mecbur olur, ya da Atina'ya kayıtsız şartsız güvenir. Herhalde ikinci olasılık ağır basıyor ki, İngiltere Yunanlıların İzmir'e asker çıkarmasını sağladı. Çünkü Kıbrıs Türkleri, Anadolu'nun Marmara-Ege-Akdeniz boyunca çembere alınmamasının tek ümidi ve dayanağıdır. Londra ve Atina bunu bilmez mi.’’
Yıl 1913. Atina Büyükelçimiz Söylemezoğlu Balkan Savaşı sonrasında görevini bırakıp İstanbul'a gelmiş. Aslen Kıbrıslı olan Sadrazam Kamil Paşa ile konuşuyor. Paşa şöyle diyor:
‘‘İngiltere, Akdeniz'deki egemenliğini gücün temeli saydığı sürece Kıbrıs'ta ortaklık kabul etmez. Fakat günün birinde göstermelik de olsa çekilmek zorunda kalırsa, yerini mutlaka Yunan'a bırakacaktır.’’
***
İşte size çok özetle, bir yazıya sığacak ölçüde Kıbrıs olayı. Elinize haritayı alıp bakın. Taaa Gökçeada'nın yukarısından başlayıp Ege'yi aşağıya doğru inin. Sonra Akdeniz'e dönün. Meis'e kadar Anadolu'nun Yunanistan'la nasıl kuşatıldığını bir kez daha görün. Meis sonrasında son durak Kıbrıs.
Dostluğa, kardeşliğe hiçbir itirazım yok ama, o da AB numarasıyla elden giderse iş tamamdır!
Yani kuşatma tamamlanmış olacaktır.
‘‘Aman AB'yi ürkütmeyelim... Kıbrıs'ı verelim, karşılığında AB pasaportu alalım...’’
İyi ama, biraz da tarih bilelim. Tezgáhın hangi koşullarda nasıl kurulduğunu akıllardan çıkarmayalım.