Paylaş
Milli takımımız geçtiğimiz cumartesi günü Finlandiya ile oynarken, ilk yarının sonlarına doğru sahaya birkaç PKK'lı giriyor. Ellerinde Apo resimleri, diğer bez parçaları vesaire...
Oysa Helsinki Büyükelçimiz Onur Gökçe, maç öncesinde Fin makamlarını tam üç kez uyarmış ve bazı PKK'lıların sahaya girebileceğini duyurmuştu.
Saha sanki yolgeçen hanı! Ortada polis falan yok. Değişik yerlerden sahaya dalan adamlar içeride tur atmaya başlıyor. Aradan dakikalar geçiyor ve birkaç polis onları lütfen saha dışına çıkarıyor. Bu arada maç duruyor.
Sahaya giren adamlar hemen birkaç dakika içinde serbest bırakılıyor. Her şey bittikten sonra sahaya polis dolduruluyor. Anlaşılan, Finli'nin aklı da bizim gibi sonradan geliyor!
Bu olayın hemen ardından birkaç PKK'lı, maçı TRT için radyodan anlatmakta olan spiker Abidin Aydoğdu'nun bulunduğu yayın odasına giriyor.
Abidin arkasında bunları görünce ‘‘Çıkın lan dışarı’’ diye bağırıyor. Üçü de kaçıyor. Abidin bunlara bir de sandalye fırlatıyor. Bu arada TRT'nin radyodan yapmakta olduğu naklen yayın 3-4 dakika kesiliyor.
Görüldüğü gibi, adamların sadece sahası değil, tribünleri de yolgeçen hanı!
Bu arada daha da gırgır bir olay oluyor. Stat hoparlörlerinden Türkçe duyuru yapılıyor:
‘‘İşi olmayan lütfen sahaya girmesin. Teşekkür ederiz.’’
* * *
Biliyorsunuz, Avrupa son derece ‘‘uygar’’ bir kıtadır! ‘‘Demokrasi’’ derseniz onlardadır, ‘‘insan hakları, hukuk’’ derseniz yine onlardadır. Tabii kendi işlerine geldiği sürece!
Avrupa eğer bu kavramlardan siyasal çıkar elde ediyorsa, savunur. Örneğin, Türkiye'yi gagalamak istiyorsa, terörün ve teröristin en hızlı savunucusu kesilir. Elbette demokrasi ve insan hakları adına!
Şimdi düşünün ki, Türkiye'de bir Avrupa takımıyla oynuyoruz ve sahaya birileri ellerindeki pankartlarla giriyor... Ya da o ülkenin tribünde maç anlatan spikerine birileri saldırmaya kalkışıyor.
Avrupa'da vallahi billahi kıyamet kopar.
Gaddar Türkler, barbarlar...
Hadise, bire bin katarak Avrupa medyasına yansıtılır:
‘‘Ölümden döndük, bize saldırdılar...’’
Bundan birkaç ay önce İstanbul'da oynanan Galatasaray-Juventus maçını anımsayınız. Bizim aslan yürekli Apo o sırada İtalya'da ağırlanıyordu ve Türk kamuoyunda büyük tepki oluşmuştu.
Juventus, Türk hükümeti tarafından verilen bütün güvencelere karşın İstanbul'a gelmekten korktu...
Ve UEFA, bu maçı güvenlik gerekçesiyle erteledi.
İki hafta sonra lütfedip geldiler. İstanbul'da binlerce polis bunların korunmasında ve maçın olaysız bitmesinde görev aldı. Sahada neredeyse seyirci başına bir polis düşüyordu.
Korkudan dudağımız uçukluyordu. Allah korusun en ufak bir olay çıksaydı, Türkiye yanmıştı. Bütün ‘‘uygar’’ Avrupa üzerimize gelecekti.
Ama milli maçlar dahil Türk takımlarının Avrupa'da oynadığı hemen her maçta bu herifler ellerindeki pankartlarla sahaya dalar, maça ara verilir ve hiç kimse umursamaz...
Çünkü Avrupa bu konuda taraf olmuştır.
Muhatap Türkiye olduğu sürece terörden ve teröristten yanadır. Bunu açıktan değil, çaktırmadan yapar.
Şimdi UEFA, Finlandiya'ya bir para cezası kesecek ve iş kapanacak.
Peki nerede Juventus maçı öncesinde bize haftalar boyu engizisyon işkencesi yapan o UEFA?
Nerede olacak, orada!.. Çünkü o da bir ‘‘Avrupa’’ kuruluşu ve adamına göre muamele yapıyor.
Bu ‘‘uygar’’ kıtada teröristin uşakları statlarda gösteri yapıyor, sporu bile bu pisliğe alet ediyor...
Ve Avrupa seyrediyor!
Helal olsun böyle uygarlığa!
ANKARA-SİVRİHİSAR
İmralı seferi için Mudanya'ya arabayla gidip geldik. İzlediğimiz yol önce Ankara-Polatlı-Sivrihisar. Yol burada ikiyi ayrılıyor. Bir bölümü Eskişehir-Bursa yapıyor, diğeri ise Afyon-Antalya veya İzmir'e devam ediyor.
Özellikle Ankara-Polatlı-Sivrihisar yolunda korkunç bir trafik var. Bu yol Ankara'nın batıya giden anayolu. Güya çift yapılıyor.
Ankara-Sivrihisar yolundan en son geçen eylül ayında geçmiştim ve çift yol bitmiş gibiydi. Bu çalışma yıllardan beri devam ediyor. Öyle tüneller, viyadükler, köprüler falan yok. Bozkırın ortasında dümdüz bir yol.
Birkaç gün önce geçerken bir de baktım, her şey eski hamam eski tas. Yolun büyük bir bölümü bitmiş, hatta çizgileri çekilmiş ve trafik levhaları konmuş, ancak trafiğe kapalı!
Üzerinde hemen hemen hiçbir çalışma yok. Öyle duruyor.
İnsaf yani, ülkenin göbeğindeki bir yolu yıllardan beri bitiremediğimiz gibi, son aşamaya gelmiş bölümlerini de hizmete açamıyoruz.
Belli ki bu yolda bir şeyler olmuş! Örneğin yeni yapılan asfalt, bazı yerlerde un ufak duruma gelmiş. Bunu gözlerimle gördüm.
Ankara'dan Sivrihisar'a, tek şerit gidiyorsunuz.
Yanınızda yüzde 100'e yakını bitmiş bir çift yol ve hizmete açılmıyor! Yapımı belki 10 yıldır sürüyor ve geçen eylül ayından bu yana herhalde bir arpa boyu yol alınmış!
Tam bir ciddiyetsizlik örneği.
Şimdi Bayındırlık Bakanı Koray Aydın'dan istirham ediyorum. Güvenoylamasından hemen sonra makam arabasına binsin ve Ankara'dan Sivrihisar'a gidip gelsin. En çok dört saatini alacaktır. Şu yazdıklarımı kendi gözleriyle bir görsün.
Ancak daha önce dosyaları bir getirtsin ve hadiseyi öğrensin.
O komediyi, o rezaleti görecek ve Türkiye'nin belini niçin doğrultamadığının somut bir örneğini karşısında bulacaktır.
Paylaş