Paylaş
KAMUOYUNDA birkaç günden beri tartışma konusu olan ve Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yayınlanan ‘‘Müslümanın El Kitabı’’nı hayretle okuyorum. İçindeki bazı hususların dinimizle nasıl bağdaştırıldığını iyice merak etmeye başlıyorum.
Size kitaptan birkaç örnek vereyim:
‘‘Bir tedavi amacı gütmeyen burun, çene, göğüs, yüz gibi organların şekillerini değiştirmek amacıyla yaptırılan estetik ameliyatlar (Müslümanlıkta) uygun görülmemiştir.’’
Kaynağı ne? Kafadan yazılıyor. O dönemde estetik ameliyat mı vardı?
‘‘Kadınlar uzayan saçlarını erkeklere benzememek kaydıyla kestirebilirler. Ancak bunu kadın berberlerine yaptırmaları gerekir.’’
Kaynağı ne? O devirde kadın berberi mi vardı?
‘‘Saçı olduğu halde peruk takmak, peygamberimizin lanetlediği davranışlardandır. Yasaklanmıştır. Saçı olmayanların ise sentetik elyaftan yapılan peruk kullanmaları caizdir.’’
Kaynağı ne? O devirde peruk veya sentetik elyaf var mıydı?
‘‘Saç ve sakalı boyamak uygundur. Ancak erkeklerin saçlarını siyaha boyamaları mekruhtur (sakıncalıdır).’’
Kaynağı ne? Siyah niçin yasak da, diğer renkler serbest?
‘‘Fotoğraf çekmek ve kullanmak genelde uygun görülmüştür.’’
Bir de o yasak olsaydı!.. O devirde fotoğraf var mıydı?
‘‘Anne baba ve benzeri saygı duyulan kişilerin fotoğraflarını eve asmakta sakınca yoktur. Ancak canlı fotoğrafı bulunan yerlerde namaz kılmak caiz değildir.’’
Evde çocuğunuzun, babanızın resmi varsa, namaz kılamazsınız! Komik, komik!
‘‘Asıl olan tek evliliktir. Ancak bazı durumlarda ikinci veya üçüncü evliliğe ihtiyaç, hatta zorunluk bulunabilir. Gerekli şartlara uyarak birden fazla kadınla evlilik dinimizde yasak değildir.’’
İnsaf! Yasalarımıza ve çağımıza ters düşen ilkel hükümleri insanlara kakalıyor!
‘‘Kocanın hizmetçi tutacak gücü yoksa ve ikinci eş olmayı kabul eden bir kadın varsa, ikinci evlilik yapabilir.’’
Muhterem kardeşim, ikinci eş hizmetçiden çok daha pahalıya gelir! Yedireceksin, giydireceksin, gezdireceksin, makyaj malzemesi alacaksın. Bu nasıl mantıktır?
‘‘Kocanın hakları: (Kızdığı takdirde) Kadının yüzüne vurmaksızın, incitmeden, hafif bir biçimde fiziksel olarak uyarabilir. Fiziksel uyarı ağır ve tehlikeli yerlere vurma şeklinde olmayacaktır. Daha çok hafif ve psikolojik tesiri olacak bir uyarı olacaktır.’’
Açıkça ‘‘dövebilir’’ diyemiyorlar da, böyle dolambaçlı yollara sapıyorlar... Çünkü yukarıdaki tanıma göre koca kızdığında, ancak karısının yanağından makas alabilir!
‘‘Kadın erkek birlikte spor yapmak caiz değildir.’’
Bütün bu saçmalıkların kaynağı ve mantığı ne?
* * *
Bu kitabı yayınlayan Türkiye Diyanet Vakfı, Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı bir kuruluş. Her çeşit din ticaretinin içinde. Elinde devlet bütçesinden daha fazla para var. Bu paraların nereye gittiği, nasıl denetlendiği belli değil.
Adına ‘‘din ticareti’’ dediğimiz hadise işte bu.
Bir devlet kuruluşuna bağlı olan vakıf, böyle abuk sabuk kitapları nasıl yayınlayıp Müslüman'a yutturur?
Adamların ‘‘din’’ adına yutturduğu kitap bir sürü palavra ile dolu. Yazdıkları şeylerin dayanağı yok, Kuran'da yeri yok.
* * *
Vakfın Başkanı, Diyanet İşleri Başkanı Nuri Yılmaz. Başkanlık birkaç gün önce bir bildiri yayınlıyor ve bu kitabın yayınlanması için alınan kararda Yılmaz'ın imzasının bulunmadığını, kitabın yanlışlarla dolu olduğunu ve bu yüzden Diyanet'e bağlı kitapçılarda satılmasının yasaklandığını açıklıyor.
Şimdi izninizle Diyanet İşleri Başkanlığı'na iki soru sorayım:
Bu kitabın ve bunun gibi nicelerinin yanlışlarla dolu olduğunu madem biliyorsunuz, bunu niçin zamanında kamuoyuna duyurmuyorsunuz da, rezalet basına yansıyınca açıklama yapıyorsunuz?
Müslümanlığın böyle ayaklar altına alınmasına nasıl göz yumuyorsunuz?
* * *
Türkiye'de vakıf olayı büyük ölçüde yozlaşmış, vakıfların pek çoğu vergi kaçırmak için kurulmuş ve her türlü üçkâğıtçılığa bulaşmış durumda.
Bunları denetlemekle yükümlü olan Vakıflar Genel Müdürlüğü ise tam allahlık. Kadroları yetersiz, siyasete bulaşmış ve gericilerle dolu. Ciddi bir denetim yok. Rejim düşmanı dinci vakıflar çığ gibi büyümüş, bizim ‘‘derin devlet’’ ayakta uyuyor.
Olan güzelim dinimize oluyor. Bu cahil, bilinçsiz ve sorumsuz adamların elinde Müslümanlık, kazanç kapısına dönüşüyor, din tüccarları malı götürüyor. Devlet uyuyor, Diyanet uyuyor.
Acaba uyuyorlar mı, yoksa cumhuriyet rejiminin altının bilinçli ve sistemli bir biçimde oyulmasına göz mü yumuyorlar?
ECEVİT'İN AÇIKLAMASI
‘‘Sayın Emin Çölaşan, 2 Ağustos günlü yazınızda 26 Temmuz 2000 günü yapılan Milli Güvenlik Kurulu'nda ‘‘gündeme gelen’’ bir konunun ‘‘Kıbrıs'ta bir teknokratlar hükümeti kurulması olduğunu’’ söylüyorsunuz.
Oysa MGK toplantısında bu konu kesinlikle gündeme gelmemiş ve görüşülmemiştir.
Toplantı dışında özel sohbetlerde görüşülüp görüşülmediğini ise bilemem.
Ben Hürriyet'in bu konuyla ilgili haberi üzerine bazı yazarlara kendiliğimden bir açıklama yapmış da değilim. Ancak üç yazarın sorularını yanıtladım. Saygılarımla. Bülent Ecevit.’’
Paylaş