SEVGİLİ okuyucularım, 82 yaşındaki Fethi Dördüncü geçen yıl ekim ayında Atatürk’ün Selanik’te doğduğu evi ziyaret etmiş, ziyaretçi defterine AKP iktidarı ile Tayyip Erdoğan’ı hedef alan bir sayfalık bir metin yapıştırmış.
Bundan hiç kimsenin haberi yoktu. Ne zaman oldu? Tayyip Erdoğan orayı birkaç gün önce ziyaret etti, defterde o metni görünce sinir sistemi yine bozuldu, sayfayı yırttı ve olay Türkiye’nin gündemine bomba gibi düştü.
Dördüncü’nün metninde ağır ifadeler vardı ama bunu kimse bilmiyordu. Dördüncü yazdıklarını hiç kimseye söylememiş, açıklamamıştı. Hukuktaki deyimiyle yazdıklarına "aleniyet" kazandırmamıştı.
Peki bunu kim yaptı? O sözleri kamuoyuna kim açıkladı? Bütün Türkiye ve dünyaya o metni kim duyurdu?
Adalet Bakanı Cemil Çiçek! Pazartesi günü yapılan Bakanlar Kurulu toplantısından sonra o metni adeta bir şiir gibi kamuoyuna okudu! O kadar ki, geçen cumartesi günkü yazımda yazamadığım cümleleri o açıklayınca, ben de dünkü yazımda aynen kullanmak zorunda kaldım. (O açıklamayı Tayyip Erdoğan’dan izin almadan yapmış olması mümkün değildir.)
Bu olay bize bir şeyi öğretti: Demek ki bunlar Bakanlar Kurulu toplantılarında devlet işlerini değil, 82 yaşındaki bir insanın ziyaretçi defterine yazdığı cümleleri konuşuyordu. Bazen bunların içindekiler, "Bakanlar Kurulu toplantılarında sık sık geyik muhabbeti yapılıyor, fıkralar anlatılıyor" derdi de inanmazdım. Demek doğruymuş.
İkincisi, ben bir AKP milletvekili veya bakan olsaydım, o metnin içeriğini kamuoyuna aynen okuyan Adalet Bakanı hakkında "beni küçük düşürdün" diye tazminat davası açardım. Nitekim AKP milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat’ın sözlerini dün Muharrem Sarıkaya yazdı. Mehmet Fırat, "Cemil Çiçek o sözleri açıklayarak suç işlemiştir, hakkında tazminat davası açacağım" diyordu. Dikkat: Hep birbirlerine düşüyorlar.
***
Fethi Dördüncü’yü dava edeceklermiş!Metni kendileri açıklıyor, sonra yazandan şikáyetçi oluyorlar!Bir hükümetin -hem de topluca- böyle bir yanlışa nasıl düştüğünü anlayan beri gelsin!
Hükümetlerin görevi gerilim yaratmak değil, gerilimi yok etmektir.Bunlar durduk yerde gerilim yaratıyor, Türkiye’yi yıpratıyor.
Gidiş kötü ve sinirleri iyice bozuldu. Bütün belirtiler, olup biten her şey bunu kanıtlıyor. Bunu bireyler yapabilir... "Falanca benim hakkımda şunları yazdı, dava edeceğim" diyebilir. Ama bunu bir hükümetin yapması, Selanik’te deftere yapıştırılmış ve belki de orada aylar boyunca hiç kimsenin dikkatini bile çekmemiş sözlerin kamuoyuna okunması, anlaşılır gibi değil.
Hele açılan davalar başlasın, bakın Türkiye’de ne kıyametler kopacak. Mahkemelerde savunma hakkını kullanan Fethi Dördüncü, yazdıklarının doğru olduğunu tek tek, belgeler ve örneklerle kanıtlamak isterse ne olacak!
Bizim Ankara Bürosu’ndan arkadaşlar önceki gün Anıtkabir’e gidip Dördüncü olayı sonrasında oradaki ziyaretçi defterlerine vatandaşların yazdığı yazıları okudular. "Davacı" olacaklara tavsiyem, bir zahmet onlar da gitsinler, insanların bu konuda neler yazdığını, hangi tepkileri káğıda döktüğünü görsünler. Belki o vatandaşları da mahkemeye verirler!
Gerçekten de olacak şey değil. Bu hükümet ne yapıyor? Aklını peynir ekmekle mi yedi?
Bu bölümü Yılmaz Özdil’in dünkü yazısından aldığım bir cümleyle bitireyim:
"Yaşlı diye Erbakan’ı kurtaranlar, şimdi aynı yaştaki bir adamı içeri tıkmaya çalışıyor!"
PONTUS, ÇİN’DE!
Anlı şanlı hükümetimiz, Fransa ve Kanada’ya posta koyuyor! Fransa’da Ermeni soykırımını inkár edene hapis ve para cezası gelecek. Kanada Başbakanı ise Ermeni soykırımını tanıdıklarını açıkladı. Hükümetimiz bu konuda öylesine "sert ve kararlı" ki, Paris ve Ottawa büyükelçilerimizi birkaç günlüğüne, "istişarede bulunmak" için göstermelik olarak Ankara’ya çağırdı! Büyükelçiler geldi, iki gün sonra dönüp gidecekler.
Pekiiii kardeşim, Yunanistan’ın Selanik kentinde birkaç gün önce Pontus Soykırım Anıtı açtılar. Biz o konuda ne yaptık?
Pontus neresi? Sakın yanılmayın, Karadeniz bölgemizin eski Rumca ismi değil! Anıtın orada soykırıma tabi tuttuğumuz iddia edilen Rumlarla hiç ilgisi yok! Peki Pontus ne? Çin’de bir bölge! Yani bizimle ilişkisiz.
Pontus Rumlarını Çinliler soykırıma uğratmış, anıt o nedenle dikilmiş.
Ürktük, korktuk zannetmeyin! İşte o yüzden Atina Büyükelçimizi "istişarede bulunmak" için çağırmadık. Pontus soykırım anıtının bizimle uzaktan yakından ilgisi olsaydı, hükümetimiz Atina büyükelçimizi vallahi de billahi de çağırırdı! Hatta Yunanistan’a sert posta koyardı!
Ahhh AB yalakalığı ahhh, bizi ne durumlara düşürdün, elálemin maskarası yaptın. Gülüyoruz ağlanacak halimize.