SEVGİLİ okuyucularım, bugün size ilginç bir olayı yine belgeleriyle anlatacağım. Bundan yaklaşık 15 gün önce savcılıktan iki adet celp geldi. Van Rektörü Yücel Aşkın davası devam ederken yazmış olduğum yazılarda "adaleti etkilemeye teşebbüs ettiğim" gerekçesiyle savunmam isteniyordu.
Savcılık celbinde aynen şu ifade yer alıyordu:
"Müşteki (şikáyetçi) Mehmet Büyük’ün yapmış olduğu suç duyurusu kapsamında..."
Demek ki yazdığım yazıları Mehmet Büyük isimli bir muhbir vatandaş ihbar etmiş ve hakkımda dava açılmasını istemişti.
Peki Mehmet Büyük beni nereye şikáyet etmişti?
Adalet Bakanlığı’na!
Bakanlık bu ihbar yazısını derhal savcılığa göndermiş ve ifademin alınmasını istemişti.
Ancak muhbir vatandaş Mehmet Büyük sadece beni ihbar etmekle kalmamıştı. Yine Yücel Aşkın davasının gündemde olduğu günlerde Adalet Bakanlığı’na bir suç duyurusu daha yapmıştı. Özetliyorum:
"Adalet Bakanlığına. Suç duyurusudur.
Suçu ihbar eden: Mehmet Büyük. İstiklal Caddesi No. 125. Beyoğlu-İstanbul.
Hürriyet gazetesinin 15 Kasım 2005 tarihli nüshasında yayınlanan ve Yeditepe Üniversitesi tarafından, Yüzüncü Yıl Üniversitesi soruşturması sanıklarından (cezaevinde intihar eden) Enver Arpalı için verilen bir ilan yayınlanmıştır. Sanık olan kişi onurlu bir insan olarak gösterilmiştir. Yargısal bir işlemi kınamak hem suçu övmektir, hem de yargıyı etkileme, adalete hakaret, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçlarının isbatıdır. Sanıkların yargılanarak belirttiğim suçlardan dolayı cezalandırılmalarını talep ederim."
Sanıklar kim? Muhbir vatandaş Mehmet şikáyet dilekçesinde 36 ismi "ihbar edilenler" başlığı altında tek tek saymış. Yeditepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Serpil’den başlıyor. 36 kişilik listede 31 profesörün ismi var.
Ayrıca gazetemizin sahibi Aydın Doğan ile sorumlu müdürümüz Necdet Tatlıcan da (ilanı yayınlattıkları için olsa gerek) ihbar edilenler arasında yer alıyor.
* * *
"Muhbir vatandaş Mehmet Büyük. İstiklal Cad. No. 125 Beyoğlu-İstanbul."
Bu adresten kuşkulandım. Ankara’da olduğum için bizim gazetenin İstanbul istihbarat servisine rica ettim: "Bir gidip bakın, bu adreste böyle biri var mı?" Çünkü -yılların deneyimiyle- bu adres bana her nedense tuhaf gelmişti. Arkadaşlar gittiler ve bir saat sonra beni aradılar.
"Abi bingo!"
"Ne oldu, var mı böyle biri?"
"O adreste Vakko mağazası var ve böyle bir çalışanı yok!"
Geçen Kurban Bayramı’nda İstanbul’a gitmiştim. Gözlerimle göreyim diye üşenmedim, İstiklal Caddesi’ne indim. 125 numaralı binanın tamamı gerçekten Vakko. Mağaza çalışanlarına Mehmet Büyük’ü sordum. Öyle biri yoktu.
Ankara’ya döndüm, yine içime sinmedi. Bu adresteki Vakko’nun müdürünü arayıp bir kez daha sordum: "Sizde Mehmet Büyük diye biri var mı?" Olmadığı yanıtını bir kez daha aldım.
* * *
Sevgili okuyucularım, şimdi ortaya çıkan şu tabloya bir bakınız! Adalet Bakanlığı’na ve savcılıklara bir muhbir vatandaş dilekçeler verip gazetecileri, üniversite öğretim üyelerini şikáyet ediyor.
Araştırıyorsunuz, böyle birinin olmadığı ortaya çıkıyor.Adam hayali! Şikáyet dilekçelerinin altındaki imza düzmece.
Ancak HAYALİ MUHBİR VATANDAŞIN dilekçeleri işleme konulduğunda bizler gidip ifade veriyoruz, kendimizi savunmak durumunda kalıyoruz.
Bu sistem nasıl bir şeydir?Bazı kimselere başkalarını düzmece kimlikle, düzmece imzalarla şikáyet etme hakkı nasıl verilir?
O zaman herkes ve özellikle AKP yandaşları otursun masanın başına, hoşlanmadığı gazeteciler ve öteki kişiler hakkında Adalet Bakanlığı’na, savcılıklara suç duyurusunda bulunsun:
"Bekir Coşkun beni dolandırmıştır... Emin Çölaşan sahte para basmaktadır... Yalçın Bayer karşılıksız çek vermektedir..."
Yaz baba yaz! Aklına geleni yaz! Dilekçene bir düzmece isim ve adres koy, at káğıdın altına düzmece bir imza, iş tamamdır.
Ötesini ihbar edilenler düşünsün!
3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanundan özetle: "Madde 4-Dilekçede bulunması zorunlu şartlar: Dilekçe sahibinin adı-soyadı ve imzası ile iş veya ev adresinin bulunması gerekir... TBMM veya yetkili makamlara verilen dilekçelerde 4. maddede gösterilen şartlardan herhangi birini taşımayanlar incelenmez."
İşte böyle sevgili okuyucularım. "Hukuk devleti (!)" Türkiye’de bu yazdıklarımın yorumunu yine sizlere bırakıyorum!