Haluk Kırcı'nın kitabı

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

Susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı'nın yakın arkadaşı ve iş ortağı Haluk Kırcı, ilginç bir kitap yazmış. Halen firarda olan Kırcı'nın kitabını bir gecede okuyup bitirdim.

Zamanı Süzerken. (Burak Yayınevi).

Akın Birdal'ı vuranların yakalanmasından sonra bu kitaptan söz etmenin yararlı olacağını düşünüyorum.

Kırcı bir ülkücü. Geçmişte pek çok olaya karışmış, uzun yıllar cezaevinde yatmış, kendi deyimiyle ‘‘savaşçı’’ olmuş bir kişi. Karıştığı en önemli olay, 12 Eylül öncesinde Ankara Bahçelievler'de Çatlı ile birlikte bir gece evlerini basıp öldürdükleri yedi TİP'li genç olayı.

Bildiğim kadarıyla, ülkemizde bir terörist ilk kez anılarını yazıyor. Benim kitapta en çok ilgimi çeken, özellikle 1970'li yılların ikinci yarısında ismi pek çok olaya karışan Kırcı'nın, kitaptaki pişmanlık ifadeleri.

Terörün çıkmaz bir yol olduğunu anlatıyor. Ülkücü kesimde Çatlı ile birlikte uğradıkları ihanetleri, aynı topluluktaki dedikoduları, kaçak yaşadığı yılları güzel bir üslupla anlatıyor.

Anlatmadığı, iki üç cümle ile geçiştirdiği bir olay var:

Bahçelievler katliamı. Bir gece evlerini basıp öldürdükleri yedi masum insan.

O olaydan sadece şu kadar söz ediyor:

‘‘Kesinlikle önceden planlanmayan ve hesapta olmayan o gece, kaderimizdeki bir yol ayırımı olarak karşımıza çıktı. Anlatılması uzun, uzun olduğu kadar da üzücü olan o geceyi yaşamamız, kaderimizin bir tecellisiydi. Bizi iplere taşıyan, yıllarımıza mal olan ve dosyalarda kalan o gecenin olayları, gariplikler ve tesadüfler zincirinin yalnızca bir halkasıydı.’’

Çatlı ve Kırcı bu olaydan sonra uzun süre firarda kalıyorlar. Çatlı yurtdışına kaçıyor. Kırcı yakalanıp idam cezası alıyor. 11 yıllık cezaevi serüveni sonrasında tahliye ediliyor.

Bir gün Abdullah Çatlı'nın evinde, önce Abdi İpekçi'yi öldüren, sonra Papa'yı vuran ve kaçak yaşayan Mehmet Ali Ağca ile karşılaşıyor. Onunla ilgili görüşlerini ve aralarında geçen konuşmaları anlatıyor.

***

Bu yazıyı yazmamın esas nedeni, kitapta kendini ‘‘ülkücü bir savaşçı’’ olarak tanımlayan Haluk Kırcı'nın, terör açmazı konusunda yıllar sonra yazdığı pişmanlık sözleri. Kitabında lise çağlarında Erzurum'da silahla ilk kez tanışmasını, bombalama eylemlerini anlatıyor ve ‘‘komünistlere’’ karşı verdiği savaşla ilgili ilginç tahliller yapıyor:

‘‘Sonraki yıllarda Mamak Askeri Cezaevi'nde yatarkan pek çok solcu genci tanıdım. Hepimiz üç aşağı beş yukarı aynı sosyo-ekonomik kesimlerin ve dar çevrelerin ezilmiş, horlanmış çocuklarıydık. Kör kuyularda yetişen çiçeklerdik. Hepimizin rengi, dokusu, yaprağı ve kökü aynıydı. Kaderin cilvesine bakın ki, hem birbirimizle savaşır, hem de aynı kaderi paylaşır olmuştuk...’’

‘‘Kitabın başından beri, karşımızdaki gruplardan bahsederken ‘‘solcular’’ ifadesini kullandım. Halbuki o yıllarda o insanlardan ‘‘komünistler’’ diye söz ederdik. Yaşadığım tecrübeler, o insanlara komünist demenin mümkün olmadığını göstermektedir... Çünkü cezaevlerinde yatarken gördük ki, komünist diye bildiğimiz ve vuruştuğumuz o Anadolu çocuklarının çoğu, komünizmin ne olduğunu bile doğru dürüst bilmiyorlardı. Bizim komünist olduğunu zannederek savaştığımız o insanlar, genellikle sosyal dengesizliklerin, ekonomik şartların ve bilgisizliğin kurbanı olmuş kimselerdi. Onlar da aynı acının ve çaresizliğin, daha doğrusu ışıksızlığın darboğazında çıkış aramaktaydılar...’’

‘‘Kitap okumamak, bilgiden ve aydınlıktan kaçmak şeklindeki tavrım, kaçaklık yıllarımı da içine alarak sürdü gitti. Ama o yılların boşluğunu ve acısını hep hissettim. Hâlâ hissediyorum... Çünkü bilgi ile beslenemeyen beyin, işe yaramaz bir et yığınına dönüşüyor ve başka beyinlerin çekim alanı içine giriyor...’’

‘‘Şimdi geriye dönüp baktığımda, soğuk savaş yıllarının sıcak savaş mağdurları olan bizleri, katil veya maktul, kim olursak olalım, şiddet rüzgârlarının miras bıraktığı kalıntılar olarak görüyorum. Bu kalıntıların kan, gözyaşı, kin, nefret ve acıdan oluşan izleri hangi insana gurur verir bilmiyorum, ama bana asla gurur vermiyor...’’

‘‘Bunları bir pişmanlık bildirgesi olsun diye yazmıyorum. Bazı şeyler net görülsün diye söylüyorum. Kör şiddetin hangi sonuçları doğurduğunu ortaya koymaya çalışıyorum. ‘‘Öyle olması gerekirdi, o günün şartları öyleydi’’ aldatmacası yerine ‘‘Öyle olmaması gerekirdi. Özellikle genç insanlarımızı bu illetten korumalıyız’’ dediğim için bunları anlatıyor ve gündeme sokmaya çalışıyorum.’’

***

Haluk Kırcı kitabında Abdullah Çatlı'ya övgüler düzüyor ve ona olan hayranlığını sürekli dile getiriyor. Çatlı ve cezaevi yılları konusunda bir kitap daha yazacağını ve orada da pek çok gerçeği açıklayacağını belirtiyor.

Abdullah Çatlı hakkında şu yorumu yapıyor:

‘‘Onunla 1995 başlarına kadar ortak ticaret yaptım. Sonrasında ise, aralıklarla da olsa, sık sık görüştüm. Ama açık olarak belirtmeliyim ki, MİT'le mi, yoksa polisle mi çalıştığı noktasında tam bir bilgi sahibi değilim. Ancak rahmetli olduktan sonra edindiğim izlenim, her ikisiyle de çalıştığı şeklindedir. Ailesiyle birlikte yaşayan, çocukları kendi soyadıyla okula giden, binlerce kişi tarafından tanınan kaçak bir insanın, bilinmeden gezmesine ve hareket etmesine imkân yoktur.’’

Gerçekten ilginç bir kitap. Yazarı Haluk Kırcı ve yakın arkadaşı Abdullah Çatlı hakkında ne düşünürsek düşünelim, mutlaka okunması gerekiyor.

12 Eylül öncesinin hızlı ülkücü teröristi kitap yazmış. Renkli olaylar anlatıyor, ama bazı önemli gerçekleri saklıyor. Yedi kişiyi bir gecede öldürmüşler, olaydan sadece birkaç satırla ve ‘‘o gece’’ diye söz ediyor.

Yine de bir şeyler yazmış. Yaşam öyküsünü anlatmış. Terörün çıkmaz yol olduğunu vurgulayıp pişmanlık sergilemiş.

Keşke o olaylara karışan başkaları da yazsa, toplum terör belasını biraz daha iyi anlasa.













Yazarın Tüm Yazıları