GAZETECİ arkadaşım Vedat Yenerer'in ‘‘Ateş Ortasında. Bir Savaş Muhabiri Anlatıyor’’ isimli kitabından burada daha önce de söz etmiştim. Okumanızı öneririm, gerçekten nefis bir kitap. (Ümit Yayıncılık).
Dünyanın dört bir yanını gezen Vedat, kitabında çok ilginç bir konuya, hacda kesilip Suudilerin insafına ve vicdanına terk edilen kurbanlara da değiniyor. Bu ibret belgesini size özetleyerek aktarıyorum:
‘‘Şimdi yazacaklarımı iyi okuyun. Çünkü bunları kimse yazmıyor. Ya araştırmıyor, ya da korkuyor. Mekke'de Kurban Bayramı'nın birinci ve ikinci günleri, Suudilere güvenmeyen hacılar kendi kurbanlarını kesiyor. Ellerinde palalarla gezen binlerce (Suudlu) hayvan celladı bayram günlerinde ortaya çıkıyor. Kasaplık gibi bir kavramdan haberleri yok. Hayvan ayaktayken palayı ensesine vuruveriyorlar. Mekke'nin 6 kilometre dışındaki Cizan yolu üzerindeki Süphanya, tam bir hayvan katliam merkezi.’’
Vedat Yenerer, kameraman Mehmet Alan'la birlikte gizlice buraya gidip gizli çekim yapıyor:
‘‘Havadaki yüzlerce akbaba, yaklaştığımızın habercisiydi. Nitekim az sonra insanın tüylerini ürperten bir vahşetle karşılaştık. Rengárenk kuzular ve keçiler, sadece boyunları kesilip atılmış. Buraya kamyonlarla getirilmiş. Akbabaları doyuruyorlar. Bu sevimli hayvanlar, milyonlarca dolarlık kár için katledilmişler. Kutsal ve dokunulmaz bir konu olduğundan, kimse kurbanın akıbetini araştırmıyor.
Korkunç bir koku var. İlerledikçe yeni getirilmiş hayvanlar karşımıza çıkıyor. Develeri ise kamyona daha fazla yükleyebilmek için üç beş parçaya bölmüşler.
Biraz daha ilerliyorum, yüzlerce koyun. Bu kez derileri yüzülmüş ve içleri temizlenmiş. Ancak onları da buraya getirmişler. Kuma gömme ihtiyacı bile duymuyorlar. Kutsal toprakların her bölgesinde bu manzara var. Sevap kazanmak ve dünyadaki aç insanları doyurmak adına kesilen bu hayvanlar, sadece akbabaları doyuruyor. Bir de bunları ithal eden Suudi prenslerini! Hayvanları kesiyoruz kandırmacasıyla hacıların paralarını işte böyle cebe indiriyorlar.’’
Bu görüntüler Kanal-D'de yayınlanınca, küfür ve tehdit telefonları geliyor. Diyanet İşleri Başkanı Nuri Yılmaz bile bu görüntüleri inandırıcı bulmuyor! Vedat Yenerer, kitabında bu ‘‘kurban çöplüğü’’ olayını çok güzel anlatıyor.
* * *
Hac sırasında milyonlarca insan Mekke'ye gidiyor ve orada çok kısa süre içerisinde kurbanlar kesiliyor. Bu etlerin çoğu ziyan oluyor.
Kurbanlık koyunları Suudi ailesinin prensleri ithal edip hacılara satıyor. Dahası, kurbanlıkların tamamı, Avustralya gibi Hıristiyan ülkelerden satın alınıyor.
Şimdi bir düşünün, iki gün içerisinde belki de milyonlarca kurbanı kesip etlerini değerlendirmek, fakir ülkelerdeki Müslümanlara göndermek mümkün mü?
Elbette değil.
Dünyanın hiçbir örgütlenmesi, bu kadar kısa sürede kesilecek milyonlarca hayvanın etini, derisini değerlendiremez.
İşte o yüzden, yukarıdaki manzaralar ortaya çıkıyor ve akbabalar doyuruluyor.
On binlerce Türk hacı da, ister istemez bu tezgáha düşüyor.
Oysa Mekke'deki kurbanları Türkiye'de kessek, hem onca para bizde kalacak, hem de ülkemizdeki açları, fakir fukarayı doyuracağız.
Okullarımızdaki öğrencilere, işsizlere, garibanlara, deprem bölgesinde evini barkını yitirmiş insanlarımıza hiç değilse birkaç günlük et sağlamış olacağız.
* * *
Diyanet İşleri Başkanlığı buna karşı çıkıyor ve kurbanın ille de Mekke'de kesilmesi gerektiğini savunuyor.
Diyanet olaya dar bir açıdan bakıyor.
İşin ardındaki tezgáhı, ziyan olan etleri, iyi ilişkileri olan Suud takımının ticaretini görmezden geliyor.
Diyanet bu konuda Bakara 196'yı kaynak gösteriyor.
Bakara 196'yı okudum, böyle bir anlam çıkaramadım. Elbette din alimi veya bu konuda otorite değilim. Ama istirham ediyorum, bu konuya iyi baksınlar.
Suudi Arabistan uyanık çıkmış, dünya Müslümanlarının sırtından işini tıkır tıkır yürütüyor.
Hac olayını her açıdan ticarete alet etmiş, korkunç paralar kazanıyor.
Artık uyanalım.
Bizim açlarımızı doyurmak mı, yoksa akbabaları doyurmak için Suudları daha da zengin etmek mi Müslümanlığa uygun düşer? Hangisi?
Din adamlarımız bu gibi konulara el atsınlar, tartışılsın.