Emin Çölaşan: Entel olmanın gereği!

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

Türkiye'de son yıllarda bazı tipler türedi. Bu tipler özellikle medyaya çöreklendi. Biz bunlara, bu sütunda sık sık değindiğim gibi ‘‘entel-liboş’’ diyoruz. Bunların kerameti kendinden menkul.

En büyük amaçları ‘‘aykırı’’ yazılar yazmak, ‘‘aykırı’’ yorumlar yapmak ve böylece kendilerinden söz ettirmek!

Bu kesim genelde şeriatçı ve Marksist takımla iç içe.

En büyük marifetleri(!) örneğin Atatürk'e sövmek, onu küçümsemek!

Buradan yola çıkıp Türk Silahlı Kuvvetleri'nde onurla görev yapan ve yapmış olan komutanlara sataşmak.

Bunlardan biri, kim olduğunu ve neye hizmet ettiğini bilmediğim bir adam, geçen gün sütununda döktürüyordu:

‘‘Çevik Bir doğrudan bir siyasi partinin başına atanmalıdır... Adı üstünde, oldukça çevik bir insan... Sincan'da 10 adet tank 9 adet şeriatçıyı derdest etti de, yüreğimize serin sular serpildi...

Kuracağı partiye ayrıca Doğu Aktulga'yı, Erol Özkasnak'ı, Yekta Güngör Özden'i, Nusret Demiral'ı, Vural Savaş'ı, Güven Erkaya'yı, Teoman Koman'ı da almasını tavsiye ediyorum.

Partinin adını da Demokrasinin Balans Ayarı Partisi olarak öneriyorum.’’

***

Aklınca bu saygın insanlarla gırgır geçiyor, onlarla alay ediyor. Belli ki çok ‘‘zeki’’ ve ‘‘esprili’’ biri.

Bu entel-liboş, bu yazıyı hem de bizim gazetede yazıyor.

Bunlar nasıl oluyorsa Türk medyasında yer buluyor. Bu gibileri kapıdan kovuyorsunuz, bacadan giriyorlar.

Medyaya çöreklenen, hepimizin sinirini bozan, ancak uzaklaştırmaya bizim gücümüzün yetmediği sahtekárlar, devleti dolandıranlar, ihale takipçileri, iş bitiriciler, yobazlar, sahte Müslümanlar, din tüccarları, vurguncular, hacıyatmazlar, dönekler, yalakalar ve diğerleri, hep aynı kampta.

Bu adamlardan tiksiniyoruz, midemiz bulanıyor. Çalıştıkları medya kuruluşlarının çoğunda bunların yüzüne hiç kimse bakmıyor. Bunlar da bizi görünce kaldırım değiştiriyor.

Bunlar Özal döneminin ürünleri, Liboş Mehmet'lerin yetiştirmeleri. Onların açtığı kapılardan içeri süzülenler.

Birileri vatana hizmet mi ediyor, hırsızlık mı yapmıyor, inanın ki karşılarına hemen bu gibiler dikilip onlara sataşmaya başlar.

Sinsice, haince, utanmazca.

Bakalım bu gidiş nerede bitecek.

BİR VERGİ OLAYI

Zekeriya Temizel Maliye Bakanı olduğu dönemde, ülkenin fikir ve sanat yaşamına katkıda bulunan insanlarımıza korkunç bir kazık atmıştı. Bizi de ilgilendiren bu konuyu burada gündeme getirmek istememiştim. Ama dün Meclis, yeni vergi yasasını kabul edip bu ayıbı düzeltince yazmaya karar verdim.

Sanatçı, heykeltıraş, müzisyen, besteci, gazeteci, kitap yazarı, bilim adamı gibi kesimler, gelirlerinin tümünü veya bir bölümünü yasalar uyarınca ‘‘telif ücreti’’ olarak alırlar. Bu teliflerden peşin olarak yüzde 25 oranında vergi kesilir. Yani devletin bir kuruş vergi kaçağı olmadığı gibi, vergisini peşin alır.

Temizel bu kesime kafayı takmıştı. Getirdiği düzenleme ile bize adeta işkence uyguladı. Telif kazançlarını beyannameye tabi tuttu. Dahası, bizlere defter tutma zorunluğu getirdi!

Böylece, dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen komik uygulamalar başladı. Örneğin köşe yazarlarına, defter tutup harcama ve gelirlerini belgeleme zorunluğu getirildi. Üzerimize binbir formalite bindirildi ve bizler, her gelen siyasal iktidarın baskısına açılmış olduk. Sonra hatayı anladılar, defter tutma zorunluğunu kaldırdılar.

Bir köşe yazarı, ressam, heykeltıraş, bilim adamı düşünün ki, düne kadar yılın mart, haziran ve eylül aylarında gelir vergisi, şubat, nisan, ağustos ve kasım aylarında ise peşin vergi ödemek zorundaydı!

Bu kişiler ticaret mi yapıyordu? Esnaf mıydı, sanayici miydi, işyeri mi açmıştı? Yanında adam mı çalıştırmaktaydı? Hayır! Örneğin gazeteci, sadece işvereninden maaş alan biriydi.

1999 yılında bizler bu rezaleti yaşadık ve hadise dün Maliye'nin de olumlu görüşüyle, Meclis tarafından sona erdirildi.

Ama Zekeriya Temizel'in yarattığı bu haksızlığı, fikir ve sanat üreten kesimlere yaptığı bu saygısızlığı hiçbir zaman unutmayacağız.

İSİM DEĞİŞİKLİĞİ

Bu adamların başka bir işi, başka bir fonksiyonu olmadığı anlaşılıyor. Fazilet Partisi Milletvekili Ahmet Nurettin Aydın, Meclis Başkanlığı'na verdiği yasa önerisinde, Siirt'in Aydınlar İlçesi'nin adının Tillo olarak değiştirilmesini istiyor.

Acaba ne kazanacak?

Türkçe olan bir isim yerine Arapça olan eski isim gelse ne olacak? O zaman Diyarbakır'ın adını Amed, Tunceli'nin adını da Dersim, Gaziantep'in adını da Ayıntab olarak değiştirelim, olsun bitsin.

Adamların başka işi herhalde kalmamış olacak ki, binbir sorunu olan Türkiye'de bunlarla uğraşıyorlar ve gündeme gereksiz tartışma konuları getirmeyi marifet sayıyorlar... Çünkü bu gibi istemlerin perde arkasında hep bir art niyet var.

Bazılarının ruhunda maalesef Türklük değil, Araplık egemen.



Yazarın Tüm Yazıları