Dışarıda büyük miktarda sıcak para var. Bu para başıboş geziyor, oradan oraya dolaşıyor. Önemli bölümü de kara para’dan oluşuyor.
Bu para şimdi bizi sevdi. Bizim borsada oynuyor. Ama birkaç milyar doları çekildiği anda her şey tepetaklak olacak. Geçmişte olduğu gibi!
Döviz kurları düşük. Bazılarına göre paramız değer kazandı! Hiç öyle değil. Değerli para, başka ülkelerde değiştirilen paradır. Gidin dünyanın herhangi bir ülkesine ve cebinizdeki Türk parasını değiştirmek isteyin.
Almadıklarını göreceksiniz.
Geçenlerde bir tanışımın yanında çalışan Ukraynalı kadın, parasını bozdurmak istedi. Araştırdılar, Türkiye’de Ukrayna parasını bizim paramıza çevirecek bir banka -Merkez Bankası dahil- bulamadılar. O para kabul edilmiyordu.
Bizim paramız da yurtdışında kabul edilmiyor. Geçen yıl Yunanistan’da Türk lirası bozduramadık. Hiçbir banka almadı.
O halde paramız nasıl değer kazanmış (!) oluyor?
* * *
Döviz düşük. Niçin?.. Çünkü piyasada para yok. IMF’nin istemi doğrultusunda yatırım yapılmıyor, maaşlar dışında neredeyse harcama yapılmıyor.
Döviz düşük olunca herkes ithalat yapıyor. Dikkat edin, piyasada tekstil ve bazı gıda maddeleri dışında hemen her şey ithal malı. Yerli üretim giderek azalıyor.
Bir malı ithal etmek üretmekten ucuza geliyorsa, işadamı niye uğraşsın ki!
İhracatçı kan ağlıyor. İhracat ve üretim yavaşlıyor, ithalat hızla artıyor. Her şey ithal malı oldu.
Hükümetin bakanı Kürşad Tüzmen bile bu durumdan yakınıyor, ihracatın durduğunu, döviz fiyatının mutlaka artması gerektiğini belki ellinci kez ve ısrarla söylüyor. Ama IMF’ye söz geçiremiyor.
Cari açık ürkütücü boyutlarda. Yıllık 25 milyar dolara gidiyor.
Her alanda dışarıya bağımlı kılındık.
Enerjiyi, petrolü, doğalgazı ithal ediyoruz. Ürettiğimiz elektriğin çoğunu ithal malı doğalgazdan elde ediyoruz. Tencereler ithal malıyla kaynıyor, dövizle ısınıyoruz. Yarın Rusya’nın tepesi atsa, ya da bir anlaşmazlık çıksa, en azından soğuktan donacağız.
Bu alanda da tümüyle dışarıya bağımlıyız.
* * *
Özelleştirme yapıyoruz! Türkiye’yi pazarlıyoruz! Oysa hiçbir yabancı kuruluş ülkemize yatırım yapmak için gelmiyor.
Onlar parayı bastırıyor, hazır tesisleri alıyor. Telekom, Erdemir, Tüpraş ve daha nicelerinden sonra şimdi aynı şey Telsim’in başına gelecek. Önümüzdeki günlerde bu kuruluşun ihalesine sadece yabancılar girecek.
Örneğin Telekom Araplara gitti, bakalım Telsim kime gidecek!
Yabancı sermaye yatırıma, fabrika kurmaya, üretim yaratmaya değil, kárlı kuruluşları kapmaya geliyor.
Hükümet, iflas etmiş tüccar gibi elde ne varsa satıyor ve böylece günü kurtarıyor.
* * *
Vatandaşın durumunu soracak olursanız!.. Ben bugüne kadar ‘Durumum üç yıl öncesine göre daha iyi’ diyeni görmedim. Memur, işçi, emekli, esnaf, çiftçi, bütün kesimler kan ağlıyor.
Ceplerde kredi kartları, insanlar borçla yaşıyor. Yüz binlerce kişi kredi kartı batağında çırpınıyor.
İşsizlik yine korkunç boyutta. Üniversite bitirenler ayda 400 milyona sekreterlik bulursa mutlu oluyor! Milyonlarca insan iş arıyor.
İletişim Fakültelerini bitiren ve gazeteci olma hayaliyle yanıp tutuşan on binlerce genç insan işsiz. Bizim kapılarımızı aşındırıyorlar...
Ve hepsi parasız çalışmaya razı. İnanın ki maaş isteyen yok. Yeter ki bir medya kuruluşuna adım atsınlar, belki bir veya iki yıl sonra maaş alabilsinler!
Küçücük bir azınlık vur patlasın çal oynasın yaşarken, büyük kitleler ayın sonunu getiremiyor. İşte bu durumda devreye belediyeleri sokup onlara sus payı olarak birkaç kilo patates, birkaç kilo soğan, 500 kilo kömür verip gözlerini bağlıyorlar.
Bu oyun nereye kadar sürecek? Hiç belli değil. Ama işin çivisi kısa süre sonra şu veya bu biçimde çıkacak.
Ekonomi iyiye gidiyormuş, vatandaşın cebi para görmüş!
Borsadaki yabancılar malı götürdü. Hazır tesislerimizi alanlar da öyle.
Yabancılar ve büyük sermaye sahipleri dışında kimin cebi gördü paraları, kimin durumu iyiye gitti, kimin?