Paylaş
Dün saat 9.10'da Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde duruşmam var. Davacı Necmettin Erbakan!
18 Eylül 1996 tarihinde, kendisi başbakan iken yayınlanan ‘‘Dut Yemiş Bülbül’’ başlıklı yazımda kendisine hakaret ettiğim iddiasıyla beni mahkemeye vermiş. Hakaret cümlelerim şunlar:
‘‘Böylesine önemli konularda Bay Erbakan'ın ağzını açtığını son haftalarda hiç duydunuz mu? Dut yemiş bülbüle döndü.’’
‘‘Örneğin ana avrat sövdüğü İsrail'le savunma anlaşması imzaladı.’’
‘‘Ekonomiyi kurtarma paketi diye açıkladığı gülünç paketten civciv çıktı, kuş çıktı.’’
‘‘Bol keseden atıyordu.’’
Evet, kendisi çok hassas olduğu için bu cümlelerden alınmış ve dava açmıştı. İktidarları döneminde hemen her yazdığım yazıya dava açarlardı. Amaçları, bu yöntemle sindirip susturmaktı.
Basın savcısı yazıda suç unsuru bulmamış, takipsizlik kararı vermişti. Bunun üzerine Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi'ne itiraz etmişler. O mahkemenin başkanı yine hızır gibi imdada yetişmiş ve yukarıdaki cümlelere dava açılmasını sağlamış!
Yargıya akla hayale gelmeyen yöntemlerle baskı yaparlardı.
Ama yılmadık, sinmedik, susmadık.
* * *
Adliyeye biraz erken gitmişim. Tam saat 9.05'de sirenler çalıyor. Binanın beşinci katından aşağıyı izliyoruz. Koskoca bulvarda trafik duruyor. İnsanlar arabalarından inip Atatürk'e saygı duruşunda bulunuyor.
Dünyanın hiçbir yerinde görülmeyecek bir manzara.
Saat 9.10'da mahkemeye giriyorum. Benden önce iki hırsızlık davası var. Benden sonra sahte senet davaları görülecek.
Sanık yerindeyim.
Böyle sanık olmaya can kurban. Başım dik, alnım açık, davacım belli!
Son sözüm soruluyor. Beraatimi istiyorum. Savcı görüşünü açıklıyor: Beraat.
Yargıç kararını açıklıyor: Beraat.
* * *
Azerbaycan'ın Ankara Büyükelçisi Prof. Dr. Mehmet Nevruzoğlu Aliev dün telefon açıyor:
‘‘Emin Bey, bugünkü (dünkü) Hürriyet'i ağlayarak okudum. Atatürk sadece Türkiye'nin değil, bütün Türk dünyasının Atatürk'üdür. Mezarının çevresinde 80 ilden ve Kıbrıs'tan getirilen topraklar olduğunu yazınızdan öğrendim. Orada Azerbaycan toprağı da olmalıdır. Biz iki kardeş ülkeyiz. Orada ayrıca Kırgız, Türkmen, Kazak toprağı da olmalıdır.
Azeri toprağı için ben şimdi Türk Dışişleri Bakanlığı'na başvuracağım. Kabul edilirse, Ata'mızın başucunda Azeri toprağı da olsun.’’
* * *
Dün, İstanbul'dan Acar Şölen faks çekmiş:
‘‘Sevgili Çölaşan, Ata'nın kabri başında sen tek başına değildin. Ben de oradaydım. Mehmet'ler, Hasan'lar, Emine'ler, Ayşe'ler, 60 milyon senin yanıbaşındaydı.
Ellerine, kalemine sağlık.’’
Almanya'dan Nurgün Akay, dün Almanya Hürriyet'in sorumlusu Ertuğ Karakullukçu'ya faks çekmiş. Karakullukçu bana göndermiş:
‘‘Bu 10 Kasım'da Hürriyet'i tarifi mümkün olmayan bir heyecanla elime aldım. Çölaşan'ın yazısıyla adeta büyülendim.
Yüreğinde Atatürk sevgisi olan herkes adına Hürriyet'e binlerce teşekkürler. Böyle anlamlı bir günde bizlere verebileceğiniz en güzel hediye idi bu.
Hürriyet okuru olmaktan, böyle güzel ve yürekli bir gazetenin Türk basınında var olmasından gurur duyuyorum.’’
* * *
Dün Almanya'dan bir faks daha geliyor:
‘‘Erbakan'ın para toplama makinesi Rize milletvekili Şevki Yılmaz yine Almanya'da. Refah'ın yan kuruluşu olan Milli Görüş (şimdiki adı İGMG) Ruhr Bölgesi toplantısı 9 Kasım 1997 günü bölge binasında yapıldı. Bergkamen şehrindeki bu toplantıya Genel Başkan Ali Yüksel ve Şevki Yılmaz katıldı. Katılım çok düşüktü. Toplantı fiyaskoyla sonuçlandı. Moraller bozuktu. Ali ve Şevki çok tedirgindi. Şevki'nin konuşması bile atmosferi değiştiremedi. Sonuçta Refah'a para toplayamadılar. Şevki yaptığı konuşmada bir süre açıktan çalışmayacaklarını, zira partinin Anayasa Mahkemesi'nde kapatma davası olduğunu söyledi. Kendisi güya Refah'tan atılmış bağımsız milletvekili idi ama Refah'ın toplantısında konuşma yapıyordu...’’
Bu faks bana önceki gece televizyon haberlerinde izlediğim bir sahneyi hatırlattı:
Refah'tan ihraç edilen milletvekili Hasan Hüseyin Ceylan, önceki gün İstanbul'un El Tayyip'i ile birlikte İstanbul'da park açılışına katılıyor. Kendisi oradaki şakşakçı takımına mikrofondan ‘‘Bağımsız milletvekilimiz Hasan Hüseyin Ceylan’’ diye tanıtılıyor!
Bağımsız milletvekilimiz!!!
Bu takiyyeciler kime, neyi yutturmaya kalkışıyor?
* * *
Bir davetiye, dün elime geç ulaşıyor:
‘‘Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Milli Mücadele arkadaşlarının ruhları için icra edeceğimiz Atatürk İlahileri Konseri ve sema töreninde sizi de aramızda görmek istiyoruz. Çağdaş Mevlana Aşıkları. Galata Mevlevihanesini Yaşatma Derneği.’’
Hazreti Mevlana'nın torunlarını görüyor musunuz? Onlara kulak veriyor musunuz?
Türk orduları Birinci Dünya Savaşı'nda Filistin ve Suriye cephelerinde İngiliz ordularına ve bizi arkamızdan hançerleyen Arap dindaşlarımıza karşı savaşırken, oralara Konya'dan özel bir ‘‘Mevlevi Taburu’’ gönderildiğini bilir misiniz?
Hazreti Mevlana'nın gömülü olduğu o Konya ki, şimdi din ve iman tüccarlarının kalesi olmuş!
* * *
Dün inanılmaz bir faks, telefon ve televizyon çekimi trafiği arasında bu yazıyı yazmaya çalışıyorum. Hürriyet Ankara bürosunun olduğu Cinnah Caddesi'nden hoparlörlü araçlar geçiyor ve hoparlörlerden Onuncu Yıl Marşı çalınıyor. Yer gök inliyor:
‘‘Çıktık açık alınla on yılda her savaştan/ On yılda onbeş milyon genç yarattık her yaştan/ Başta bütün dünyanın saydığı başkumandan/ Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan...’’
Nedir bu araçlar? Pencerelere fırlıyoruz ama uzaklaşmışlar.
Dün, çok güzel ve duygu yüklü günlerden biriydi. Böyle geçti.
Paylaş