TÜRKİYE'nin bir yöresinde deprem oluyor, insanlar ölüyor, yaralanıyor, evler, işyerleri ve resmi binalar çöküyor.
Ölenlere Allah'tan rahmet diliyorum, sağ kalanlara geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Devlet bu kez önlemini aldı. Kızılay dahil gecikmeler olmadan deprem bölgesine ulaşıldı ve yardım eli uzatıldı.
Allah Türkiye'yi bu doğal afetlerden korusun, yenilerini göstermesin.
Afyon yöresindeki depremde bir kez daha gördük ki, Türkiye'de bu çürük yapılaşma bitmediği sürece, her depremde biz yerle bir olacağız. Bitmesi de asla mümkün değil. Çürük, malzemesinden çalınan ve bilinçsiz yapılar yine iskambil káğıdı gibi devrildi ve altlarında insanlar can verdi.
***
Benim burada dikkatimi çeken bir başka konu var.
Ülkemizin bir yerinde deprem oluyor ama ‘‘devletin başı’’ olan Cumhurbaşkanı yerinden kımıldamıyor.
Başbakan ve ilgili bakanlar birkaç saat sonra oraya ulaşıyor. Başbakan o haliyle bölgeyi geziyor, insanları dinliyor.
Parti başkanları bölgeye gidiyor.
Böyle felaket anlarında olayı yaşayanlar, birkaç saat bile olsa, devlet büyüklerinin yanlarında olmasını isterler.
Psikolojik bir şeydir ve haklıdırlar.
Onları teselli edecek birkaç söz, yalnız olmadıklarına, devletin yaraları en kısa zamanda saracağına ilişkin birkaç cümle, o insanlara moral verir. Acılarını biraz olsun unutturur.
***
Ahmet Necdet Sezer devletin başındaki kişidir. Böyle bir doğal afet sonrasında derhal felaket bölgesine gitmesi gerekirdi. Gitmedi.
Nedenlerini bilemem.
Bu eleştiriyi gündeme kendisinin ‘‘Afyon hemşeriliği’’ açısından getirmiyorum. Devlet yönetiminde hemşerilik, bölgecilik, ırkçılık, mezhepçilik, particilik olmamalı.Ahmet Bey Afyonludur ama bu deprem Türkiye'nin başka bir yöresinde olsaydı, yine gitmesi gerekirdi.
Niçin gitmedi?
Ankara'da yapması gereken çok önemli işleri mi vardı? Sanmıyorum.
Deprem pazar sabahı oldu. Tatil günüydü.
O gün herhalde önemli bir randevusu yoktu. Olsa bile iptal etmesi gerekirdi.
Önceden planlanmış başka bir gezisi yoktu, mutlaka görüşmesi gereken çok önemli bir yabancı konuğu da yoktu.
Pazar günü gitmedi.
Dün de gitmedi.
Zahmete girip bundan sonra gider mi?
Bilmiyorum!
Böyle olaylar sonrasında kuru mesajlar yayınlamak yetmez.
Cumhurbaşkanı, ilk seçildiği günlerde arkasında büyük bir halk desteğine sahipti. Ama dikkat ediniz, bu desteği giderek yitiriyor.
Toplumdan kopuk, insancıl duygulardan epeyce uzak, sosyal ilişkileri olmayan, sadece kendi ortamında yaşayan ve çok zorunlu olmadıkça yerinden kımıldamayan bir cumhurbaşkanı.
Bütün hayatı böyle geçmiş.
Medyada ismi sadece süpermarkete gidip yoğurt aldığında, şortla gezdiğinde, Çankaya'da tasarruf yaptığında ve yasaları veto ettiğinde geçen bir cumhurbaşkanı.
Sezer'i Çankaya'da her yönüyle bir cumhurbaşkanı, devletin ve milletin başı olarak değil, sadece bu yönleriyle izliyoruz.
Hiç kimseyle -Meclis, hükümet, Silahlı Kuvvetler dahil- devletin en üst düzey kişi ve kurumlarıyla bile yakın ilişki kurmayan -ya da kuramayan-, hiçbir kişi, kurum ve kesimle sıcak ve içten ilişkisi olmayan biri.
Kendisini tanıyanlar, geçmişte de böyle içe dönük ve ‘‘kapalı’’ olduğunu söylüyorlar.
Onu oraya oylarıyla seçen milletvekillerinin hemen hemen tamamı da, seçtiklerine pişman olduklarını açıktan belirtiyorlar.
Türk milleti Çankaya'da sadece ‘‘Anayasa Mahkemesi hakimi’’, yani ‘‘hukukçu’’ kimliği ile değil, ‘‘insancıl’’ yönüyle de ikamet eden bir cumhurbaşkanı görmek istiyor.
Ahmet Bey bunu artık görmeli. Hem de çok iyi görmeli.