GÖZLERİMİZ birkaç gün boyunca Recep Bey’in üzerindeydi. Dün yapacağı konuşmayı merakla bekliyorduk. Acaba ne diyecekti, ne söyleyecekti! Gerçi ben dünkü yazımda malvarlığı konusunda şöyle demiştim:
Herhangi bir kimse ortaya çıkıp "Benim servetim şudur, malım mülküm budur" derse, ortada ne bir kuralsızlık, ne de yasaları çiğneme olur.
Kürsüde konuşuyor, daha doğrusu önündeki aletten okuyordu. Geçmişi anlatıyor, yuvarlak laflar ediyor, "densizler, çamur güreşi, ucuz polemikçiler" gibi sözler söylüyordu.
Oysa bu "ucuz polemik" olayını başlatan, kendisinin Kemal Abisi idi. AKP destekçisi Yeni Şafak gazetesinde manşetten verilen ve Baykal’ı hedef alan sözleri bu tartışmayı gündeme getirmişti. Hiç kimse durup dururken Recep Bey’e "Gel bakalım arkadaş, servetini açıkla da görelim" dememişti.
Başbakan dünkü dolambaçlı yollardan gideceğine, sağ kulağını sol eliyle tutacağına, keşke "Açıklamıyorum" deseydi. O zaman dürüst davranmış olurdu.
Ya da şöyle diyebilirdi: "Servetim şudur beyler, bunu şuralardan elde ettim. Hepsi helal kazançtır, kaynağı bellidir. Şimdi tek tek açıklıyorum..."
Keşke bunu yapabilseydi.
İnanın büyük takdir toplar ve işi bitirirdi.
* * *
Sonra sıra geldi gündem saptırma aşamasına. Kürsüden Atatürk’ün vasiyetini okudu, CHP’nin İş Bankası ile olan parasal ilişkisini gündeme getirdi. CHP’yi "banka sahibi" yaptı!
Kendisine yönelik iddialarla Atatürk’ün vasiyetinin acaba ne ilgisi vardı?
Dahası, partisinin hesaplarından, gelirinden giderinden söz ediyor ve "Bunlar şeffaftır, partimizin internet sitesinden öğrenebilirsiniz" diyordu. Oysa kendisine partisinin değil, kendisinin hesapları soruluyordu.
Partisi konusunda şeffaf olan Recep Bey, konu kendisi olunca ne yazık ki şeffaf olamıyordu.
* * *
Biz ekranlar başında konuşmasını izlemeyi sürdürüyorduk! Mutlaka bir şeyler söyleyecekti. Böylesine önemli bir konuyu böylesine boş sözlerle geçiştirmesi mümkün değildi!
Fakat yanıldık. Konuşmasının devamında yaklaşık 100 rakam okudu. Milyarlar, trilyonlar, katrilyonlar... Ekonomi çok iyiye gidiyordu!
Üstelik sözlerinin arasında "Almanya ve Fransa’dan daha iyiyiz" demesin mi!
Çok şükür ki bu günleri de görmüş olduk!
Fakat partisinin milletvekilleri bile zoraki alkışlıyordu.
Sonuç: Kendi başlattıkları gereksiz servet ve malvarlığı tartışmasında ağır bir yenilgiye uğradılar. Kurşunu kendi bacaklarına sıktıkları ortaya çıktı.
Başbakan’ın dünkü sözleri, tavrı ve olumsuz duruşu, kendi yandaşlarını bile olumsuz etkiledi. Hiçbiri "aferin" diyemedi.
Örneğin konuşmasının hemen ardından Haber Türk’e canlı yayında telefonla bağlanan Nazlı Ilıcak bile şöyle diyordu:
"Güzel bir sunum yapmadı. Tatmin edici olamadı."
* * *
Ancak bu konuda çok önemli ve ağır sonuçlar da ortaya çıkacak.
Birkaç günden beri yaşadığımız süreç, dünden başlayarak Recep Tayyip Erdoğan’ın sırtına yapıştı. Hem de Japon yapıştırıcı ile!
Bunu söküp atması kesinlikle mümkün olmayacak.
Seçime kadar her zaman, her yerde ve ortamda, gerekli ve gereksiz zamanlarda bu konu birileri tarafından gündeme getirilecek, kaşınacak.
Başbakan hep savunmada olmak zorunda kalacak.
Bir şeyi hiç unutmasın:
Türkiye’de bugüne kadar hangi başbakanın, hangi bakanın serveti ve malvarlığı gündeme geldiyse, tartışma konusu olduysa...
Ve hangi başbakan veya bakan bu konuda zorlandıysa, başına iş gelmiştir.
Hepsi birer birer yolcu olup görevden uzaklaşmak zorunda kalmıştır.