BUGÜN 29 Ekim. Cumhuriyet Bayramı. Kutlu olsun! Tam 81 yıl önce bugün Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştu.
Ülkemiz ve devletimiz zayıftı, güçsüzdü. Savaştan yeni çıkmıştık. Anadolu inim inim inliyordu. İnsanlar açtı. Fabrikamız, yolumuz, okulumuz, hastanemiz, doktorumuz, öğretmenimiz, mühendisimiz bile yoktu.
Ama ülkemizin onuru vardı, içeride ve dışarıda saygınlığı vardı...
Çünkü başımızda Mustafa Kemal Atatürk gibi bir dev adam vardı.
Yıllar yılları kovaladı. Cumhuriyet kavramı iyice yerleşti. Devrimler birbiri ardına yapıldı. Osmanlı’dan devraldığımız kokuşmuş yapı yavaş yavaş değişiyordu.
Türkiye Cumhuriyeti bu 81 yıllık süreç içerisinde elbette yanlışlar yaptı. Ama hiçbir zaman bugünkü durumlara düşürülmedi. Saygınlığını, ağırlığını hiçbir zaman böylesine yitirmedi, laçkalaşmadı.
***
2004 yılında içine düştüğümüz duruma bir bakın. Birileri piyasaya çıkmış, hiç utanıp sıkılmadan ‘Türk değiliz, Türkiyeliyiz’ nutukları atabiliyor.
Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenler AB ülkelerinin kapısında el açıyor, yalvarıyor, takla atıyor, her türlü ödünü hiç sıkılmadan veriyor.
Ülkeyi bölmek, din kurallarıyla yönetmek için çaba harcamak artık ‘fikir ve ifade özgürlüğü!’ kapsamına giriyor.
Kürtçüsü, şeriatçısı, enteli vesairesi el ele vermiş, AB çığlıkları atıyor... Çünkü her biri AB’den kendi çıkarına bir şeyler bekliyor.
Ülkede hırsızlık, hortum, torpil, adam kayırma, aklınıza gelen her şey aynen devam ediyor. İstediğiniz kadar yazın, belgeleyin, umursayan yok.
Tarikatlar devlet ve ülke yönetiminde giderek ağırlık kazanıyor.
***
Aralık ayında AB’den müzakere tarihi alabilmek umuduyla, Alman-Fransız ortak yapımı Airbus uçaklarından 2 milyar 800 milyon dolar tutarında alım anlaşmasını iki gün önce Başbakan imzalıyor. Kendi kıt paramızla onlara bir çeşit rüşvet veriyoruz.
Küçücük Kıbrıs Rum Kesimi bile Türkiye’ye açıktan posta koyuyor.
Ekonomi IMF’nin, iç siyaset AB’nin, dış siyaset ABD’nin güdümünde.
Oysa cumhuriyet bağımsızlık, egemenlik demektir.
Söyleyin bana, hangi bağımsızlık, hangi egemenlik kaldı?
Her şey dışarıdan gönderilen emir ve direktiflerle yapılıyor.
Türkiye Cumhuriyeti’ni biz değil, dışarısı yönetip yönlendiriyor. Yasalar onların isteği doğrultusunda değişiyor. Bize de sadece Meclis çatısı altında ‘kelle oylaması’ yapmak düşüyor!
AB, Türkiye Cumhuriyeti’nden akıl almaz isteklerde bulunurken başımız hep eğik.
İçimizdeki yaralar tek tek kaşınıyor, ihanet grupları fışkırıyor.
Şimdi birileri çıkıp ‘bütün bu olaylar sonrasında Türkiye Cumhuriyeti şerefini, onurunu ve dünyadaki ağırlığını korumaktadır’ diyebilir mi?
***
Türkiye Cumhuriyeti 81 yıl boyunca her açıdan en ağır koşulları yaşadı. Dünya ekonomik buhranını, İkinci Dünya Savaşı’nı, Kürt isyanlarını, irtica ayaklanmalarını, darbeleri, sağ-sol çatışmalarını, ASALA ve PKK terörünü, ekonomik krizleri, Kıbrıs ambargosunu yaşayan biz değil miydik? Daha binbir badireyi biz atlatmadık mı? Açlıklar, kıtlıklar bile yaşamadık mı?
Bunların hangisini aşmak için yabancı ülkelerin karşısında böyle takla attık, ulusal onurumuzdan ödün verdik, kapılarında yalvardık? Hangisini?..
29 Ekim 2004 günü, yani bugün, Asya ve Afrika dahil dünyanın bütün ülkelerine bakın. Buna sömürgeler dahil.
Hangi ülke bu durumlara düşmüş, ya da düşürülmüş, el kapılarında yalvarır olmuş?
Çok üzülerek söylüyorum, Türkiye Cumhuriyeti bugün dünya ülkeleri indinde ezik, sinik, el etek öpen bir ülke konumuna düşürülmüştür. Hemen her alanda ağırlığını yitirmiş, baş olmak bir yana, ne yazık ki kuyruk olmuştur.
Cumhuriyet kavramı bilinçli olarak yozlaştırılmış, cumhuriyet coşkusunun belleklerden silinmesi için her türlü cambazlık, riyakárlık, aşağılanma ve yalan geçerli kılınmıştır.
Süreç olanca hızıyla işliyor. Bir gün bir yere toslayıp son bulacak da, bakalım ne zaman!
İşte bu koşullar altında, el kapılarında yalvaran, kendi ulusal onurunu yok varsayıp ayaklar altında çiğneyen ve çiğnetenlerin egemen olduğu ülkemizde ‘Cumhuriyet Bayramı’ kutlu olsun diyorum!
Yok, yok!.. Günümüzün diliyle konuşmak daha uygun olur! ‘Hayırlara vesile olsun... Allah beterinden korusun’ demek gerekir.