Paylaş
Türkiye gerçek bir çelişkiler ülkesi. Nereye baksanız, nereye el atsanız karşınıza öyle şeyler çıkıyor ki, şaşırıp kalıyorsunuz... Ve bir süre sonra, olupbiteni ister istemez kanıksamaya başlıyorsunuz. En keskin çelişkiler bile size ya ‘‘normal’’ geliyor, ya da üzerinde durmaya gerek görmüyorsunuz.
Memur maaşlarına bakın. Hükümet temmuz ayında yüzde 20 zam yapabildi. Burada madalyonun iki yüzü var.
1- Çalışan açısından bakıldığında, bu koşullarda son derece yetersiz kalan bir ücret artışı.
2- Devlet açısından bakıldığında, bütçede bir kuruş fazla para yok. Maaş ödemeleri ve çok zorunlu bazıları dışında, neredeyse bütün devlet harcamaları durdurulmuş durumda. Gelirler, giderleri karşılamaktan çok uzak.
Bu durumda madalyonun hangi yüzüne bakacaksınız, tavrınızı hangi doğrultuda koyacaksınız?
***
Memur protesto ediyor, sokağa dökülüyor. Haklı. Daha fazlasını istiyor. Haklı.
Öte yanda ise bu düşük maaşları bile bile, milyonlarca insan devlet kapısında iş bulmanın peşinde. Bu nasıl iştir, nasıl çelişkidir?
Diyelim ki bugün alt düzeyde bir memurun eline ayda net 100 milyon geçiyor. O memur doğal olarak yakınmaktadır... Çünkü normal koşullarda, eğer rüşvet falan yemiyorsa, başka bir yerden avanta elde etmiyorsa, ayın sonunu getirmesi mümkün değildir.
Ama aynı görevi başkalarına önerin, o işe ayda 50 milyona başlamaya hazır olan milyonlar kuyrukta bekliyor... Çünkü onlar işsiz ve bir milyona bile muhtaç.
Neresinden baksanız çelişki.
***
Ama diyelim ki evinizde bir onarım gerekiyor. Sucu, elektrikçi, ya da bir başka usta arıyorsunuz. Kolay bulamazsınız. Evinize bir bakıcı kadın arıyorsunuz. Bulamazsınız... Çünkü insanımız alın teri dökerek para kazanmak istemiyor. Memurluk o yüzden rağbet görüyor.
Bazılarına göre, bugün Türkiye'deki memurların yarısının görevine son verilse, işler daha düzgün yürür. Doğru olup olmadığını bilemem ama bütün gün bir tek iş yapmadan maaş alanlar olduğunu biliyoruz.
Devlet ‘‘Danışman’’ kadrolarıyla dolu. Her siyasal iktidar sonrası danışmanların sayısı katlanıyor. Bunlar özellikle üst düzey bürokratlar. Örneğin başbakanlığa, diğer bakanlıklara bir bakın, binlerce danışman bulacaksınız. Odaları, masaları, görevleri olmayan danışmanlar bunlar. Maaş günü para alıyorlar. Bütün suçları, göreve bir önceki hükümet tarafından getirilmiş olmak.
Devlet bunları değerlendirse, korkunç bir deneyimli işgücü kazanacak ama hayır!.. Somut örnek vereyim: Yıllarca valilik yapan deneyimli insanlar, o görevden alınınca merkez valisi yapılıyor ve kesinlikle bir köşeye atılıyor. İçişleri Bakanlığı, odası bile olmayan böyle yüzlerce merkez valisiyle dolu.
Tuhaf çelişkiler bunlar. Herhalde sadece Türkiye'de rastlanacak türden çelişkiler!
Günün birinde ülkemizde iki ciddi araştırma yapılmasını çok istiyorum. Çok zor olduğunu biliyorum ama yine de istiyorum.
1- Bu devlet, hiçbir iş yapmayan kaç memura maaş ödüyor? Bunun yıllık tutarı nedir?
2- Ayda örneğin 100 milyon, hatta 200 milyon lira maaş alan, evli, iki çocuk babası, kirada oturan insanlar, ayın sonunu nasıl getiriyor?
ORMANLAR YANARKEN
Gelibolu yarımadası ormanları bundan beş yıl önce yanmıştı. Yangından birkaç ay sonra o yöreye gidip Çanakkale savaşlarının tarihini yaşamıştım. Yeşil yorgan, simsiyah bir pisliğe dönüşmüştü. Yangın taaa şehitliklerin ve abidelerin yanına ulaşmış, ama nasıl oluyorsa oralarda durmuştu.
Sonra o yarımada sıfırdan ağaçlandırıldı. Yöreye bir daha gitmedim. Şimdi ne durumda olduğunu bilmiyorum.
Aynı ormanların geri kalan bölümü de önceki gün yandı. Ya da yakıldı.
Acaba neden yandı? Yanmazsa şaşmak gerek.
Ormanlarımız bundan sonra da yanacak. Havalar ısındı. Bir kıvılcım, bir izmarit, piknikçilerin yaktığı ateş, anız yakanlar...
Bir sürü sorumsuzun yanı sıra sabotajcılar.
PKK adına ormanlardan, o yeşil örtüden, ormandaki ağaçlardan, kuşlardan, hayvanlardan ve doğadan intikam aldığını zanneden vahşiler.
Orman yangınları Türkiye'nin en büyük sorunlarından biri. Orman yakmak, bundan bir süre önce ‘‘ağır bir suç’’ sayılmış ve sanırım yasa çıkarılmıştı. Bugün cezaevlerine bakın, bu cinayeti işleyen kaç kişi içeride?
Ya delil yetersizliği, ya da başka bir gerekçeyle hepsi dışarıda.
Ben yargıç olsam, en ağır cezayı bu doğa katillerine veririm. Yangını bilerek veya bilmeyerek çıkarmak önemli değil. Önemli olan, karşımıza çıkan acı tablodur.
***
Gelibolu bitti, şimdi sırada Ege, Akdeniz, Marmara ve diğer ormanlarımız var. Hiç kuşkunuz olmasın, pek yakında onların da cayır cayır yandığını göreceğiz. İçimiz yine parçalanacak.
Ya bir sorumsuz, ya da bir sabotajcı ateşi başlatacak ve işi bitirecek.
Ama aradan birkaç gün geçecek ve her şeyi unutacağız. Yanan ve yakılan ormanlarımızı aklımıza bile getirmeyeceğiz.
İstanbul'un yanıbaşındaki ormanlara bile ateşle, dozerle dalıp mahveden ve bir süre sonra oraları ele geçirip kaçak inşaat yapan ‘‘insanların’’ olduğu bir ülkede yaşamaktan utanıyorum.
Paylaş