Paylaş
Bir devlet düşünün ki, kendi hantal mekanizması nedeniyle şeriatçı kesim karşısında adeta suspus olmakta, bunlarla mücadele etmek belli gazetecilere ve ‘‘bir kısım medyaya’’ düşmektedir! Dünyanın hiçbir yerinde böyle rezalet olmaz.
Adamlar televizyon kanalı kurmuşlar, kendilerine bağlı belediyeleri şakır şakır haraca bağlamışlar. Belediye şirketleri bu kanala reklam yağdırıyor. Özellikle İstanbul ve Ankara büyükşehir belediyeleri işin başını çekiyor.
Kanal 7'de bunların asfalt şirketlerinin reklamı yayınlanıyor!
Acaba Türkiye'de asfalt üreten başka yerler ve bunların arasında rekabet mi var? Vatandaş bir gün sokağa çıktığında bakkala uğrayıp asfalt mı alır? Paketin üzerindeki asfalt markasının iyi veya kötü olduğuna mı bakar?
Asfalt firmasının reklamı yapılır mı?
Eğer yapılıyorsa, o işin içinde bir bit yeniği var demektir.
Adamlar aynı Kanal 7'ye ASKİ ve İSKİ'nin reklamını veriyorlar!
Bunların görevi şehir suyunu sağlamak ve kanal işlerinin üstesinden gelmek. Kanallar konusunda uğradıkları hezimeti, her yağmurdan sonra Ankara ve İstanbul'u sel bastığında görüyoruz.
Ya su?.. Musluktan akan suyun reklamı olur mu? Bizim elimizde başka kuruluşların musluk suyunu kullanma seçeneği mi var?
Gelelim halk ekmek reklamlarına!.. Halk ekmek, büyük kentlerde belediyelerin uzun yıllardan beri ürettikleri ucuz ekmek. Her sabah dikkat edin, halk ekmek satan büfelerin önünde uzun kuyruklar oluşur. Fakir fukara halkımız bu ucuz ekmeği almak için sıraya girip saatlerce bekler.
Bu ekmeği üreten belediye kuruluşları zarardadır... Çünkü ucuza satarlar. Bir çeşit sosyal yardım olayıdır. Üretimlerini artıramazlar. Bunu başarsalar, yirmi kat fazlası satılır...
Ve siz düşünün ki, bu halk ekmek şirketlerinin reklamları aylardan beri Kanal 7'de yayınlanmaktadır.
Neyin reklamıdır bunlar?
Amaç sadece ve sadece, şeriatçı ve Refah Partisi yandaşı bir televizyon kanalına para pompalamaktır! Halkın, devletin ve milletin parasını!..
***
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı El Tayyip, kürsüye çıkmış nutuk atıyor:
‘‘Elbette reklam vereceğiz. Kanal 7 bize yüzde 97 indirim yapıyor...’’
Reklamda veya bir başka malın fiyatında yüzde 97 indirim yapıldığına bugüne kadar hiç tanık oldunuz mu? Kaldı ki, o sözleri de gerçeği yansıtmıyor.
Evet, bu işin içinde çok büyük bit yeniği var. Şimdi devlete düşen görev, Kanal 7 ve bütün bu belediye şirketlerinin hesaplarına derhal el koymaktır.
Savcılar soruşturma açmalıdır.
Adalet Bakanlığı bu konuda emir vermelidir. Ancak Adalet Bakanı Oltan Sungurlu'nun bu gibi konularda son derece pasif davrandığı kanısındayım.
Fatma Girik tarafından gündeme getirilen belgeler vahimdir, düşündürücüdür.
Devlet bu işin üzerine gitmeyip de, neyin üzerine gidecektir?
***
Kaldı ki, yine Fatma Girik tarafından ele geçirilen Erbakan kasetini milyonlarca kişi izledi. O kaset bütün her şeyi gün ışığına çıkarmıştır. Refah köşeye sıkışmış ve hadisenin inkâr edecek yanı kalmamıştır.
O kaset, hiç kuşkusuz Anayasa Mahkemesi'nde açılan kapatma davasında en önemli belgelerden birini oluşturacaktır.
Eğer Erbakan'ın orada söylediklerini sıradan bir Refah milletvekili söylemiş olsaydı, şimdi onu göstermelik olarak partiden ihraç ederler ve kendilerini bu yöntemle kurtarmaya kalkışırlardı. Tıpkı Hasan Mezarcı, Hasan Hüseyin Ceylan ve İbrahim Halil Çelik'e yaptıkları gibi!
Erbakan'ın o inanılmaz konuşmasıyla ilgili söyleyebildikleri tek şey ‘‘Sözleri partimizi bağlamaz’’ oldu.
Bu kadar basit!
Bağlayıp bağlamadığını önümüzdeki günlerde Anayasa Mahkemesi gösterecek.
Şimdi tekrar uyarıyorum.
Maliye ve Sanayi Bakanlığı müfettişleri, Refah'lı belediye şirketlerinin hesaplarına derhal el koymalıdır. İçişleri Bakanlığı soruşturma açmalıdır. Buralardan kimlere para hortumlandığı açığa çıkarılmalıdır. Örneğin Refah'ın yayın organı olan Milli Gazete'nin bazı yazarları, İ. Melih'e bağlı şirketlerden maaş alıyor. İ. Melih'in marifetlerini aylardan beri yazıyorum, Ankara Valisi'nden ses çıkmıyor.
Kanal 7'nin bazı çalışanlarının da çeşitli belediye şirketlerinden maaşa bağlanmış olması mümkündür.
Devlete ve hükümete altın tepsi içinde böyle belgeler sunuluyor. Bunların üzerine derhal gidilmezse, Türkiye'de neyin üzerine gidilecektir?
Halkın parasını kendi yandaşlarına hortumlayanlardan hesap sorulmazsa, bu ülkede kimden neyin hesabı sorulacaktır?
Şeriatçı medya ve Kanal 7 şimdi bağırıyorlar: ‘‘Bunlar tek tip insan yetiştirmek istiyor. Milletin sesini kimse kısamaz...’’
Palavrayı bıraksınlar da, şu inanılmaz hortumlamanın içyüzünü açıklasınlar.
KÜÇÜK BİR ÇAĞRI!
Sevgili okuyucularım, önümüzdeki 29 Ekim Çarşamba günü Cumhuriyet Bayramı. Onu 10 Kasım izleyecek. Büyük Atatürk'ün ölüm yıldönümü.
Bu işler öyle evde otururken konuşmakla, arkadaşlarla birlikte iken tepki göstermekle olmuyor.
Herkes elini biraz olsun taşın altına sokmalı.
Bu iki günde de Anıtkabir sizi bekleyecek.
Geçen yıllarda olduğu gibi hem 29 Ekim, hem de 10 Kasım günü Anıtkabir'e sel gibi akmak zorundayız.
Eğer Ankara'da değilseniz, Ankara'ya gelmeniz mümkün değilse, o takdirde ilinizdeki veya ilçenizdeki törenlerde Atatürk anıtlarına bir buket çiçek bırakın.
O iki gün belki yağmur yağacak, kar yağacak, soğuk olacak. Lütfen o kadarcık zahmete girin. Taşın altına elinizi sokun.
Senede bir veya iki gün ‘‘var olduğunuzu’’ kanıtlayın.
Paylaş