AĞAR-Mumcu kavgası iyice patladı. Seçim öncesinde iki partinin birleşme süreci bazı "bilinmeyen" güçler tarafından sona erdirildiğinde, burada bir yazı yazmış ve çağrıda bulunmuştum. Yazımın tarihi 4 Temmuz 2007. Başlığı yine aynı: Bu Bilmece Çözülmeli.
Bu iş nasıl başladı, yattı ve bitti? Arada neler oldu?
Erkan Mumcu dün bana da bir mektup yazmış. Özetliyorum:
"Yazınız çok haklıydı. Mehmet Ağar, Erkan Mumcu ve yakın çevrelerinin mutlaka konuşmaları gerektiğini söylemiş ve gazetecileri bu konuyu araştırmaya çağırmıştınız. Seçim sonrasında karşımıza çıkan tablo ne kadar haklı olduğunuzu ortaya koymuştur. Dolayısıyla bu konunun aydınlatılması hepimize düşen tarihsel bir sorumluluktur. Oynanan oyunların açığa çıkarılması ve Türk siyasetinde bir karanlığın aydınlatılması gerekmektedir.
Bugün bu konu, seçim öncesinden daha çok önem kazanmıştır.
Bu birleşme neden olmadı? Kim ya da kimler engelledi? Sonunda kim kazançlı, kim zararlı çıktı? Ben sürecin bilebildiğim bütün ayrıntılarını anlatmaya, kavrayabildiğim tüm nedenleri kamuoyu ile paylaşmaya, sorulacak sorulara cevap vermeye hazırım. Sürecin nasıl başladığını, nasıl tıkandığını, nasıl kesildiğini ve çarpıtıldığını iyi biliyorum.
Ama benim de bilmediğim sorular var: Niçin, ne uğruna, ne umarak ve neden korkarak?
Bu soruların cevabını verebilecek kişi ben değilim. Çünkü birleşmeyi engelleyen kararlı bir zihnin aslında neleri sakladığını ben bilemem. Bunları tek yanlı bir polemiğe dönüştürmeden konuşmanın tek yolu, birlikte hesap vermektir.
Sayın Çölaşan, hayranlık uyandıracak bir gazetecilik sezgisiyle (4 Temmuz günü) sorduğunuz soruları sormaya ve bu konuyu araştırmaya çağırdığınız meslektaşlarınızı uyarmaya devam etmenizi rica ediyorum.
Sonucu AKP’nin tek başına yeniden iktidarına zemin hazırlayan bu süreç suskunlukla geçiştirilemez. Şunu kesinlikle ifade ediyorum, bu süreci biz (Anavatan) kesmedik.Evet, yazdığınız gibi ortada çok soru var.Ancak bu sorulara cevap vermesi gereken ben değilim.
Haklısınız, bu bilmece çözülmeli."
* * *
Mehmet Ağar, Erkan Mumcu’nun bu doğrultudaki sözlerine dün sert bir yanıt verdi. "Otur oturduğun yerde, beni konuşturma... O süreçte kimlerin kimlerle konuştuğunu biliyorum. Kafanı buralara sokup kendini rezil etme. Kavga edeceksen AKP ile et. Şimdi susma zamanıdır..."
İkisi arasındaki kapışma bundan sonra belki devam eder, belki de taraflardan biri susmayı yeğlerse son bulur. Ancak soru işaretleri bitmeyecek ve unutulmayacak.
Bu olayda muhteşem bir gazetecilik olayı yatıyor. DYP ile Anavatan arasındaki hadise çok ilginçtir. Burada çıkan 4 Temmuz tarihli yazımda şöyle demiştim:
"Bu konuda gazeteci arkadaşlarımız tarafından yapılacak bir araştırma, ortaya çok ilginç bir tablo çıkaracak. Türk siyasetinde nasıl oyunlar oynandığını, dümenler döndüğünü, tezgáhlar kurulduğunu, yalanları, doğruları, beceriksizlikleri ve çirkin, yakışıksız pazarlıkları sergileyecek...
Muhteşem, dört dörtlük bir konu karşımızda, deşilmeyi bekliyor. Yaklaşık üç aylık birleşme süreci incelendiğinde ortaya inanılmaz bir tablo çıkacak. Bunları beni bugüne kadar hiç yanıltmayan gazetecilik bilgilerime, deneyim ve sezgilerime dayanarak söylüyorum."
Aradan haftalar, aylar geçti. Erkan Mumcu ve Mehmet Ağar’ın son çıkışları bile bu yazdıklarımın kanıtı değil mi?
Yazımı şöyle bitirmiştim:
"Haydi gazeteciler, haydi araştırmacılar, iş başına! Bu bilmece çözülmeli. Son yılların en renkli siyaset konusu sizleri bekliyor."
Açık söyleyeyim, koşullarım uygun olsaydı ve böylesine inanılmaz bir yoğunluk içinde yaşamasaydım, bu konunun üzerine balıklama atlayıp araştırır, bilmeceyi çözer ve kitap yapardım.
Bu öneriyi temmuz başında bazı genç gazeteci arkadaşlara da götürdüm. "Çok yararlı bir iş olur, gazetecilikte iyi bir çıkış yakalarsınız" diye ısrar ettim.
Çağrımı şimdi bir kez daha yinelemeyi bir meslek görevi biliyorum. O kitap yazılmalı. Türk siyasetinin çok renkli ve ilginç bir boyutu gözler önüne serilmeli.