İstiklal Harbi kahramanlarından Behiç Erkin’in kitabı. Yakın tarihimizde hiç bilinmeyen bir olay belgelerle anlatılıyor. Kitabı Erkin’in torunu Emir Kıvırcık Türk ve yabancı devlet arşivlerinden, dedesinin günlük notlarından hazırlamış.
Yıl 1939 ve sonrası.İkinci Dünya Savaşı devam ediyor. Türkiye’nin Paris Büyükelçisi Behiç Erkin görevinin başında, Türk vatandaşı olan ve olmayan Yahudileri Nazi soykırımından kurtarmak için olmayacak işler yapıyor ve binlerce insanın canını kurtarıyor. Fransa’yı işgal eden Hitler’e ve Nazi işbirlikçisi Fransız yönetimine karşı çıkıyor ve bütün dünyaya insanlık dersi veriyor.
Fransa’da yaşayan ve soykırım kurbanı olacak 20 bin’e yakın Yahudiye Türk vatandaşlığı belgesi verip canlarını kurtarıyor.
Bu öyküyü biz hiç bilmiyoruz ve ilk kez bu kitaptan öğreniyoruz. Belki dünyada bilenlerin sayısı bile çok az.
Kitap, Behiç Erkin’in tarihsel yaşamının sadece bir kesitini oluşturuyor. Aslında devlet bu olaya sahip çıkıp arkasında dursa ve filmi yapılsa... Bütün dünyaya Türkiye’nin dört dörtlük propagandası yapılsa...
* * *
Şimdi size Behiç Erkin’le ilgili bazı çarpıcı gerçekleri açıklayacağım. Bu ismi çoğunuz bilmiyorsunuz. Erkin (l876-l96l) kahraman bir asker. İstiklal Harbi’nde demiryolları genel müdürü.Ordumuza asker, silah, cephane, gıda sevkinde, yaralıların cephe gerisine taşınmasında tüm demiryollarını yönetiyor. Atatürk’ün sağ kollarından biri, İstiklal Madalyası sahibi. Soyadını Atatürk veriyor. Atatürk döneminde daha sonra milletvekili ve Bayındırlık Bakanı oluyor. Sonra uzun yıllar Budapeşte, daha sonra da Paris Büyükelçisi olarak görev yapıyor.
Şimdi bu konuda çok acı bir Türkiye gerçeğini size ileteceğim.
Albay rütbesiyle emekli olan Behiç Bey ömrü boyunca günlük not tutuyor. 900 defterden oluşan bu notlar günümüze kadar yayınlanmadı.Niçin?
Behiç Bey bunları ölümünden üç yıl önce, l958’de Türk Tarih Kurumu’na verdi. Bir tek koşulu vardı: "Bu anılar ben öldükten bir yıl sonra yayınlanacak." Ayrıca anıların yayınlanma masrafı için aynı Kuruma o günün parasıyla 10 bin lira bağış yaptı.
Aradan çok uzun yıllar geçti. Torunu Emir Kıvırcık dedesinin anılarını bulmak ve ne olduğunu sormak için Türk Tarih Kurumu’na gitti. Anılar ortada yoktu! Uzun uzun arandı, fare pisliği ile dolu, toz toprak içerisinde kalmış çuvallar bile açıldı, rutubetli arşivlere bakıldı fakat bulunamadı.
Sonunda emekli olmuş bazı uzmanlar devreye girdi ve anılar Türk Tarih Kurumu yayınevinin bodrum katında, bir demir dolabın arkasında bulundu!
Yakın geçmişi her açıdan yaşayan, en önemli olayların içinde bire bir yer alan, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e nice olayların tanığı olan Behiç Erkin’in tarihimize ışık tutan anıları böylece gün yüzüne çıkmış oldu.
Torunu bunların bir kopyasını almayı başardı. Üç cilt olarak bana da getirdi. Okumaya başladım.
Muhteşem. Dört dörtlük. Mutlaka okunması gerekir. Yakın tarihi bilmek isteyen herkes bu anıları okumalı. Yeter ki kitap yapılsın.
* * *
Türk Tarih Kurumu, kendisine bundan 49 yıl önce teslim edilen tarihi anıları yayınlamıyor. (Sadece ortalık karışsın diye Latife Hanım’ın defterlerini yayınlamak istediler, olmadı!) Ya ne yapıyor?
Turşusunu kuruyor!
İşin acı yanı, o anılar-belgeler tozlu raflarda, mahzenlerde tutuluyor. Bazılarının yerini bile hiç kimse bilmiyor. Emir Kıvırcık’ın bana anlattıkları utanç vericiydi.
Bu Kurum’un görevi kendisine teslim edilen bilgi ve belgeleri yayınlamak değil mi?
Torunu Emir Kıvırcık olmasaydı, dedesinin anılarına sahip çıkmasaydı, yıllar boyu peşine düşmeseydi, onları en olmayacak yerlerden mucize sonucu cımbızla bulup çıkarmasaydı, Behiç Erkin’in yakın tarihimizin çok önemli olaylarını kapsayan anılarını belki de fareler yiyip bitirmiş olacaktı.
"Hatırat" adını taşıyan bu muhteşem anıları okumaya başladım. GOA Yayınevi bunları kitap yapacakmış. En kısa zamanda yapılmasını diliyorum.
Elindeki altın değerinde bilgi, belge ve anıların turşusunu kuran, bizleri yakın tarihimizi öğrenmekten yoksun bırakan ve işlevini epeyce yitirmiş olan Türk Tarih Kurumu’nu kınıyorum. Daha ciddi olmaya davet ediyorum.