Başbakanınız konuşuyor!

ÖNCEKİ gün Meclis salonunda AKP Grubu toplantısında konuşuyor. Belli ki sinirleri yine bozuk, gergin, tepesi atmış. Pembe tabloları yine okuyor ama yüzü bozuk.

‘Okuyor’ diyorum çünkü bazıları onun eski deyimle irticalen -okumadan- konuştuğunu zannediyor. Oysa değil. Her konuşmasını okuyor. Önünde iki adet saydam cam var. Metin oradan akıyor ve oradan okuyor. Başka yerlerde yaptığı konuşmalar da öyle.

Neyse! Kendisini ve hükümetini eleştirenler için salı günü söylediği ‘düzeyli’ sözlere bir bakalım:

‘Bu küçük sularda debelenmek isteyenler varsın devam etsinler.’

‘Köhne siyasetleri yeniden ısıtıp önümüze sürmeye çalışanlara geçit vermeyeceğiz.’

‘Kendilerini yara kaşımaya adayanların bu ülkeye vereceği hiçbir şey yoktur. Milletimiz bu yara kaşıyıcılara itibar etmez.’

‘Bozuk plak gibi dediklerini tekrar ediyorlar.’

‘Milletin kalkınma hevesini o çatlak seslere, boş polemiklere, gündem kapkaççılarına kurban etmeyeceğiz.’

‘Bozuk plak gibiler.’

‘Çatlak sesli, boş polemikçiler.’

***

Sığ sularda debelenenler, yara kaşıyıcıları, gündem kapkaççıları...

Bu sözler sokak kavgasında kapışan tarafların değil, Meclis kürsüsünde bir Başbakan’ın ağzından çıkıyor. Evet, yorgun düşmüş ve sinirleri bozulmuş. Başka bir izahı ve bu yüzden de ciddiye alınacak tarafı yok.

Kendisi, oğlu ile gelinine Hollanda Büyükelçiliği tarafından vize verilmemiş bir başbakan.

Kendisi, en azından burada sorduğum somut TPAO sorularına bile yanıt veremeyen ya da verdirmeyen bir siyasetçi.

Kürsülere çıkıp başkaları tarafından hazırlanmış káğıtları elektronik aygıtlardan okumak kolaydır. Mert adam, yürekli adam, önce kendisine sorulan sorulara yanıt vermeyi bilir.

***

Ahhh, bazı şeyleri öyle özlüyorum ki! Bazen boş zaman bulunca koltuğa oturup hayal kuruyorum. Böyle çatlak sesli, gündem kapkaççısı falan olacağıma, herhangi bir başbakanla yakın olmayı başarmışım! Onu karşıma oturtup tatlı tatlı sorular soruyorum, övgüler düzüyorum.

Ailedeki doğum günlerini falan birbirimizle konuşuyoruz.

Sonra ben başbakana yine övgüler düzüyorum.

Ahhh, ahhh, böyle olmayı beceremedim ki! Hem özel, hem de gazetecilik yaşamımda bunun ayıbını yaşıyorum! İnsanların yüzüne bakamıyorum!

TALAT’A BAĞLILIK!

KKTC Türkiye açısından -dünyada sadece bizim tanıdığımız- bağımsız bir devlet. Yani bizim için ABD, Yunanistan, Japonya, İsviçre nasılsa öyle. Arada diplomatik açıdan hiçbir fark yok.

Herhangi bir ülkenin büyükelçisi, bulunduğu ülkenin cumhurbaşkanına gidip ‘talimatını’ alır mı? Almaz.

Elimde birkaç gün önceki Kıbrıs gazeteleri var. Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçisi -benim de saygın arkadaşım- Aydan Karahan geçenlerde KKTC Cumhurbaşkanı seçilen Talat’ı ekibiyle birlikte makamında ziyaret ediyor ve çıkışta gazetecilere şunları söylüyor:

‘Kendilerine bağlılığımızı sunmak için geldik. Birinci ağızdan talimatlarını aldık.’

Bir devletin büyükelçisi, başka bir devletin cumhurbaşkanına bağlılık sunuyor, talimat alıyor.

Bu iki devlet Türkiye ve KKTC bile olsa, bu ifadeler yakışık almadı.

Aynı sözler sivil kahraman, Kıbrıs davasının yılmaz savunucusu Denktaş’a acaba söylenmiş miydi?

Büyükelçiler genelde merkezden, bizim olayımızda Ankara’dan gelen yazılı ve sözlü direktifler doğrultusunda açıklama yapar. Büyükelçi Aydan Karahan’ın sözlerinin de bunun sonucu olduğuna kesinlikle inanıyorum.

Denktaş’tan esirgenen görülmemiş iltifatlar şimdi KKTC’yi Rumların kucağında AB’ye sokmayı hayal eden, Türkiye’nin Kıbrıs’tan elini ayağını çekmesi için AKP siyaseti doğrultusunda çaba harcayan Talat için sergileniyor!

Denktaş’ı tu kaka ilan edenler şimdi Talat’tan talimat alıyor, bağlılık bildiriyor. Helal olsun bu hükümete!

Emin Çölaşan’ın notu:

Beş gün geçti, TPAO’dan ancak dün öğleden sonra yanıt geldi!

Evlere şenlik! Yarınki yazımda bu konuda buluşmak üzere.
Yazarın Tüm Yazıları