TÜRKİYE bir süredir sahte bir cennette yaşatılıyordu. Enflasyon hızla düşüyordu. Hatta bazı aylar eksi çıkıyordu! Yani hayat ucuzluyordu! Gelin görün ki, vatandaş bu ‘ucuzluğu’ cebinde bir gün olsun hissetmiyordu.Dolar 1.300 lira idi. Borsa muhteşemdi! Faizler düşüşe geçmişti! Vergi gelirleri artıyordu! Maliye Bakanı öyle tablolar çiziyordu ki, adeta dünyanın en gelişmiş ülkelerini sollamıştık. Köşeyi hep birlikte dönüyorduk!Bütün bunların ardında bir de inanılmaz bir medya pompalaması vardı. Bütün haberler iyimser oluyor, olumsuzluklar ıskalanıyor, görülmüyordu. Medya sürekli olarak pembe tablolar çiziyordu. Her şey o kadar iyi gidiyordu ki! Bir yanda içeriden, bir yanda dışarıdan gaz veriliyordu. AB konuşuyor, IMF konuşuyor, hepsi de aynı şeyi söylüyordu: ‘Aferin çocuklar, iyi gidiyorsunuz. Ama bu yetmez, biraz daha gayret...’Nasihatler iyiydi de, satır aralarından gelen kokular iyi değildi. ***Ekonominin bıçak sırtında olduğu özenle gizleniyordu. Dış ticaret açığı milyarlarca dolara ulaşmıştı. İşsizlik giderek artıyordu. Devletin pek çok harcaması kısılmıştı. Çok basit bir örnek vereyim: Ankara polisinin benzin miktarı ‘tasarruf’ amacıyla azaltıldı, haftada 35 litreden 30’a indirildi. Polis araçları hafta sonları garaja çekiliyor. 10 katlı Ankara Emniyet Müdürlüğü asansörleri aylardan beri çalışmıyor... Çünkü ödenek yok! Para yokluğundan bütün yatırımlar yerlerde sürünüyor. Hastanelere tıbbi cihaz, okullara sıra bile alınamıyor. Yatırım enkazı iskeletler yurdun dört bir yanında sırıtıyor. Maaşlar dışında tüm bütçe harcamaları büyük ölçüde durduruldu. Vergi toplanamıyor. Devletin gelirleri, giderleri karşılamıyor. İç ve dış borç, ama özellikle iç borç rakamları korkutucu boyutlara ulaştı. Nasıl ödeneceği bilinmiyor. ***Dikkat ediniz: İşte bu ortamda, hükümet çareyi kendince buldu. Gündemi ekonomiden uzak tutmak... Ve bu amaçla kamuoyunun gündemine YÖK, imam hatipler, Anayasa değişikliği gibi konuları getirmek! Üç haftadan beri döviz ve faizler yükseliyor, borsa düşüyor. Bu yazıyı dün saat 15 dolaylarında yazıyorum. Dolar 1.540’a, Euro 1.820’ye çıkmış, borsa 16.800’lere düşmüş durumda. Unutmayalım, 2001 krizinde dolar 1.700’e çıkmış, panik başlamış ve ortalık allak bullak olmuştu. Bir şeyler oluyor. Ne olduğunu bilen yok. Her kafadan farklı ses çıkıyor.Şimdi kurtarıcı (!) olarak zamlar bekleniyor. Çay zammı geldi. Sırada akaryakıt, doğalgaz, elektrik ve ötekiler var. Peki ne olacak? Ekonomi nereye gidiyor? Bu soruların yanıtını hükümet dahil hiç kimse bilmiyor. Şu anda hükümet yetkilileri ‘Endişe edilecek bir durum yok’ diyerek topu başka yerlere atıyor. ‘Durum endişe verici’ demeleri elbette beklenemez! Ekonomide balayı bitiyor mu? Sahte cennetten çıkıp gerçek hayata dönmek üzere miyiz? Burası Türkiye! Yarın ne olacağı bilinmez. ENFLASYON RAKAMLARI Geçen gün bir yerde, fiyat endekslerinin ‘uzmanı’ ile görüşme olanağım oldu. Kendisine sordum: ‘Hükümet isterse her ay açıklanan fiyat artış endekslerini, enflasyon rakamlarını düşük gösterebilir mi? Bu rakamların üzerinde oynanır mı?..’Yanıt ‘olumlu’ idi! Uzman somut örnekler verdi. Turgut Özal ve Tansu Çiller, başbakanlık dönemlerinde bizzat telefon açıp rakamların düşük gösterilmesini istermiş. Mesut Yılmaz kendisi aramaz, ekonomi ile ilgili devlet bakanları aracılığı ile aynı istekte bulunurmuş. Bu ricalar ister istemez kabul edilirmiş. Demirel ve Ecevit hiç aramamış, aratmamış. Uzman ilginç şeyler anlatıyordu: ‘Rakamların üzerinde kendi iradesiyle Devlet İstatistik Enstitüsü de rahatça oynayabilir. Geçmişte kendiliğimizden, ya da iktidarlardan gelen istek nedeniyle çok oynadık. Dünyanın en kolay işlerinden biridir. Oynandığını konunun içinde yaşayanlardan başka hiç kimse anlamaz, bilenler de konuşamaz.’ İşte size AB aday adayı Türkiye’den ilginç bir kesit!