BÜYÜK devlet adamı, cumhurbaşkanı adayımız Abdullah Gül yabancı gazetecilere demeç vermiş ve eşinin türbanı konusunda şöyle demiş:
"Atatürk’ün eşi de başörtülü idi!"
Bunlar yakın tarihimizi hiç bilmez. Bilseler bile, konuyu saptırmaya kalkışırlar. Atatürk’ün eşi Latife Hanım, evlendikleri l922 yılında gerçekten de başörtülü idi. Ama o sırada çok farklı bir Türkiye vardı.
Sonraki yıllarda Latife Hanım’ın yüzlerce fotoğrafı vardır ve hiçbirinde örtü yoktur. Başı açıktır. Bay Gül bunları ya görmemiştir, ya da gördüğü halde, eşinin kapalı olmasını Atatürk üzerinden savunmaya kalkışmaktadır.
İkincisi ve daha da önemlisi, Atatürk o yıllarda bile eşinin (türban değil) başörtüsünü din sömürüsüne alet etmemiş, onun örtüsünü siyasette kullanmaya kalkışmamıştır.
Bu yolla insan tavlama küçüklüğünü göstermemiştir.
İnsan Atatürk ve eşi hakkında konuşurken biraz bilgili olmalıdır. Bilmiyorsa, öğrenmelidir.
Stepne
ANAVATAN, Anayasa değişikliği konusunda iktidarın stepnesi oldu. AKP’ye destek verip soluk aldırdı, rahatlattı. Bu konuda savunmaları şöyle:
"Biz cumhurbaşkanını halkın seçmesini zaten istiyorduk. Bu fırsat önümüze gelince elbette kabul oyu verdik."
İyi ettiniz! Böyle bir konu oylanmadan önce insan düşünür:
"Türkiye’de ciddi bir sistem değişikliğine gidiliyor.Bunun altyapısı var mı?Kamuoyunda tartışıldı mı?Bunun sonrası ne olacak?"
Bunlar ciddi işlerdir. AKP istedi diye hamhum şaralop yöntemiyle, el çabukluğu marifet, beş dakkada Beşiktaş anlayışıyla yapılmaz.
Anayasa değiştiriyorsun, sistem değiştiriyorsun, muhalefet partisi kimliğinde işin altındaki büyük boşlukları görmüyorsun. Bu nasıl siyasi partidir, nasıl siyasi anlayıştır? Cumhurbaşkanı’nın veto gerekçelerini bile okuma zahmetine katlandılar mı?
Fakat esas siyasi komedi dün patladı. Meclis’te AKP’liler, Anayasa değişikliği için Anavatan’ın stepne olmasını isterken, referandum yasasını gündeme getirmeyeceklerine söz vermişler!
"Abi merak etmeyin, bize güvenin" demişler.
Ertesi gün (dün) bu yasa da gündeme getirilince, bizim Anavatan, aldatılan eş durumuna düştü!Çok kızdılar. "Bize söz vermişlerdi, ayıp ettiler" demeye başladılar.
Söylemlerinde güya muhalefet yapacaksın, böylesine önemli bir konuda iktidar partisine destek olacaksın.
Başkalarına stepne olmanın bedelidir bu.
BiR MAHKEME BASKINI DAHA
ANKARA Büyükşehir Belediyesi Başhukuk Müşaviri olan Safa Altıoğlu isimli şahıs birkaç gün önce Ankara 7. İdare Mahkemesi’ne geldi.Mahkeme Çankaya Belediyesi lehine, bunların hoşlanmadığı bir karar vermişti.Şahıs orada bağırıp çağırmaya başladı. Önce Kalem görevlilerine, sonra da Mahkeme üyelerine bağırdı, hakaret etti. Kararı beğenmemişlerdi! Mahkeme tarafsız değildi, kasıtlı davranıyordu!
Mahkeme Başkanı, üyeler ve öteki görevliler tarafından tutanak tutuldu, adamın davranış ve sözleri imza altına alındı.
İyi ki adamın silahı milahı yoktu. Yoksa daha berbat ve üzücü işler olabilirdi.
Görüyorsunuz, yargıyı şamar oğlanına çevirmeye yelteniyorlar. Başbakanları Anayasa Mahkemesi’ne hakaret ediyor, onun yol verdiği alt takım ise mahkeme kapısında bağırıp çağırıyor, hakaret ediyor.
(Tarafsız Adalet ve İçişleri Bakanları belki bu baskını araştırıp işlem yapma gereği duyarlar!)
Peki bu baskın nereden kaynaklandı. Çok kısaca, özet olarak ve basitçe anlatayım. Bakanlar Kurulu, borcu olan 2541 belediyenin borçlarının silinmesine karar verdi. Bu konuda toplantılar yapıldı, uzlaşma komisyonları kuruldu. Bu yolla 2540 belediyenin borçları silindi. Biri hariç!
Uzlaşma Komisyonu kararına rağmen Çankaya Belediyesi!
Bu durumda Çankaya Belediyesi dava açtı ve Büyükşehir tarafından konulan hacizlerin kaldırılmasını istedi. 7. İdare Mahkemesi hacizlerin kaldırılmasına karar verdi, Bölge İdare Mahkemesi bu kararı onadı.