Paylaş
Nuri Ergin ismini son aylarda medyada duyar olduk. İddialara göre Karagümrük Çetesi'nin başıymış. Şu anda cezaevinde yatıyor. Dün gazetelerde Nuri'nin DGM'de yargılanırken söylediği sözleri vardı.
‘‘Ben süt dökmüş kedi değilim. Ben kabadayı adamım. Bugüne kadar 10 kişi öldürdüm, hepsinin hesabını veririm. Haraç da alırım. Sütten çıkmış ak kaşık değilim. Ben babaların babasıyım. Bizi bu áleme itenler utansın’’ demiş.
Bu sözleri takdir ettim. Şimdi haklı olarak diyeceksiniz ki ‘‘Sen böyle bir adamın sözlerini nasıl takdir edersin? Takdir etsen bile nasıl yazarsın?’’...
Doğrudur. Ama ben onun yaptıklarını değil, bu yürekli sözlerini beğendim. Bir kimse doğruyu hiç çekinmeden söylüyorsa, kendini olduğu gibi gösteriyorsa, bin dereden su getirip kıvırtmıyorsa, yaptıklarını inkár etmiyorsa, hele o kimse bu álemin içinden biriyse, ben onun sözlerini takdir ederim.
Dikkat ediniz, bu álemden olan ve binbir suça karışmış kimselere hep aynı soru sorulur ve aynı yanıt alınır:
‘‘Sizin için mafya babası diyorlar...’’
‘‘Doğrudur. Ben babayım ama mafya babası değil, aile babasıyım. Çocuklarımın babasıyım.’’
Ya da:
‘‘Ben işadamıyım. Suçtan anlamam...’’
Bildiğim kadarıyla ilk kez Nuri Ergin bu kuralı çiğneyip kendini olduğu gibi gösteriyor, işlediği ve işlettiği suçları kabul ediyor.
Haaa, bunu belli bir amaçla yapıyorsa, işin o yönünü bilemem. Bu sözleri söylemekte bir çıkarı, bir hesabı varsa, onu da bilemem.
***
Ben ‘‘o álemde’’ olanların özel yaşamını çok merak ederim. Acaba kazanç uğruna adam öldürenler, vurduranlar, her türlü karanlık işi yapanlar doğuştan suçlu mudur?
Ya da bunlar aslında iyi insanlar mıdır?
Güç özlemi ve para hırsı mı bunları bu konuma sürüklemiştir?
Bazılarının evlerinde kuş beslediğini, hayvanları çok sevdiğini, gönül verdikleri insanlar için canlarını bile vermeye hazır olduklarını, bazılarının ise aslında çok korkak ve sinsi olduklarını duyarım.
Keşke mümkün olsa da, bu insanları yakından tanıyıp konuşabilsem. Özel yaşamlarını bir gazeteci gözüyle irdeleyebilsem...
Çünkü devletin savcısı, banker eskisini evinde saklayıp onunla kirli para ilişkilerine girer, ama masumdur!
Devletin polisi mafyadan para tırtıklar, ama masumdur!
Herifçioğlu devlette makam elde eder, sonra her ihaleden payını alıp köşeyi döner, ama masumdur!
Mimarı-mühendisi çürük projeyi onaylar, belediye kaçak inşaata avanta karşılığı ruhsat verir, müteahhit malzemeden çalar, depremde binlerce masum insan bu namussuzlar yüzünden ölür, ama hepsi masumdur.
Türkiye'de ne kadar namussuz, ne kadar hırsız, vurguncu, ahlaksız varsa hepsi masumdur. Hepsi bin dereden su getirip kıvırtır, gözümüzün içine baka baka yalan söyler.
Bu ülkede ‘‘Evet, ben buyum. Ben bu işleri yaptım, bu suçları işledim ve sorumluyum’’ diyen yürekli ve babayiğit adam bulamazsınız. Hemen hiç yoktur.
O yüzden Nuri Ergin'in sözlerini takdir ettim. Sadece ‘‘yürekli’’ olması açısından.
Haraççı, adam vurduran, babaların babası bile olsa.
ZEKİ MÜREN
Yaşarken binlerce insan onun peşinden koşardı. Gerçek bir sanat güneşi idi. Binlerce insana yıllar boyu ekmek yedirmiş, nicesini zengin etmişti. Zeki Müren gibi bir ses, bir sanatçı, bin yıl geçse bile bir daha gelmeyecek. Piyasaya nice taklitleri çıktı ama tutmadı. Tutmaz.
Yıllar önce bir gün Bodrum sahilinde bir kalabalık gördüm. Bir masanın etrafını çeviren en az 100 kişi bir şeye bakıyorlardı. Ben de kafamı uzattım ve birkaç arkadaşı ile sohbet eden Zeki Müren'i gördüm.
İnsanlar onu maymun seyreder gibi izliyorlardı. Özel yaşamı, anlaşılan hiç kalmamıştı. Bir yerde normal vatandaş gibi oturma hakkı yoktu.
Bir süre sonra inzivaya çekildiğinde ona hak verdim.
***
Yatağında değil, mikrofonların önünde, stüdyoda vefat etti. Vasiyetinde bütün servetini Türk Eğitim Vakfı ile Mehmetçik Vakfı'na bırakmıştı. Onu bir kez daha rahmetle ve saygıyla anmıştım.
Şimdi onun bu iki vakfa bıraktığı paralarla nice yavrumuz okutuluyor, nice şehit ailesine yardım ediliyor.
Önceki gün, Zeki Müren'in üçüncü ölüm yıldönümü idi. Bursa'da mezarının başında düzenlenen mütevazı törene hiçbir sanatçı katılmamış!
Acaba günümüz sanatçılarından bir tanesi bile onun ayağına su dökebilir miydi?
Dün Hürriyet'te fotoğrafını da gördüm. Anma töreninde mezarının başında belki 10, belki 20 kişi var. Birkaç çelenk. Biri Türk Eğitim Vakfı'na, biri Mehmetçik Vakfı'na ait.
Ayrıca Mehmetçik Vakfı tarafından bir mevlit okutulmuş, mevlit şekeri, lokması ve şerbeti de askerler tarafından hazırlanmış ve yine askerler tarafından dağıtılmış.
Biz bu kadar mı vefasız ve unutkan bir toplum olduk? Koskoca Zeki Müren ölüm yıldönümünde, hem de aradan sadece üç yıl geçtikten sonra böylesine unutulacak bir sanatçı mıydı?
Yoksa Türkiye'de gerçek sanatçı olmanın bedeli mi bu?
Paylaş