Asayiş berkemal!

SEVGİLİ okuyucularım, "Türkiye nereye gidiyor, insanımızın durumu ne oluyor" sorusuna yanıt vermek gerekiyor. Her gün masallar dinliyoruz, palavralar izliyoruz, karşımıza pembe tablolar çıkarılıyor!

"Durum çok iyi! Son olarak İstanbul’da İETT arazisini Arap Şeyhi’ne sattık, İstanbul’da emlak fiyatlarını zıplattık. Şimdi köprüleri ve otoyolları da özelleştireceğiz..."

Yabancı sermaye Türkiye’yi sevmiş, akın akın geliyormuş! Elbette sever, böyle bir kazancı, beleşi, peşkeşi gören yabancı sermaye gelmez mi?

Ancak şu soru hiç sorulmuyor:

"Gelen bu yabancı sermaye yatırım yapıyor mu, istihdam yaratıyor mu?"

Hayır!.. Çünkü onlar yatırım yapmaya, fabrika kurmaya, iş yaratmaya gelmiyor. Altın yumurtlayan hazır tesisleri alıp işletiyor, kazancını da ülkesine götürüyor.

* * *

Peki ama bütün bu "parlak tablo" sonrasında, pembe masallar ülkesinde asayiş açısından neler oluyor? En basitinden, Türkiye’de soyulmayan çok az ev ve işyeri kaldığını hepiniz biliyorsunuz. Hiç kimse rahat değil. Sokaklardaki gasp, kapkaç falan da işin cabası. Şimdi size devletin resmi rakamlarını vereceğim ve şaşıracaksınız:

Ankara’da belediye sınırları içerisinde 2006 yılında sadece kapkaç, hırsızlık, dolandırıcılık ve yankesicilik suçlarına ilişkin faili meçhul toplam evrak sayısı 35.356.

Burada faili meçhul evrak sayısı sözcüklerine dikkat ediniz.

Anlamı şu: Suç sayısı çok daha fazla. Bunlar sadece zanlısı bulunamayanlar... Ve bu rakama gasp, cinayet, çek senet vesaire dahil değil.

Dahası var: Vatandaşın başına bir iş geliyor ama polise gitmiyor. "Nasıl olsa bulunmaz" diye düşünüyor. Zaten hem polis, hem savcılıklar, hem de mahkemeler iş yükü altında bunalmış durumda. Öyle ki, Türkiye genelinde cezaevleri bile son haddine kadar doldu.

Şimdi 2006 rakamlarından sonra bu yıla, yani 2007 rakamlarına bakalım. Bu yılın ilk iki buçuk ayında, 1 Ocak-15 Mart günleri arasında Ankara’da belediye sınırları içerisinde faili meçhul kapkaç, hırsızlık, dolandırıcılık ve yankesicilik suçlarının sayısı 11.180.

Korkunç bir artış var. Bu tempoyla giderse 2007 sonunda bu rakamın 65 bini geçmesi bekleniyor.

Bir kez daha dikkatinizi çekiyorum: Bu rakamlar sadece Ankara belediye sınırları için, faili meçhul sadece dört suç çeşidi...

Yani vatandaş, başına gelen için şikáyette bulunmuş ama sonuç alınmamış. Çok sayıda vatandaşımız da "nasılsa bir şey çıkmaz" diye şikáyetçi olmuyor.

* * *

Şimdi hep birlikte biraz düşünelim. Bunlar sadece başkentin faili meçhul rakamları. Buna İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanını ve ayrıca faili belli olanları ekleyin!

Ortaya çıkan suç tablosu korkunç. Acaba Türkiye genelinde yıllık toplam 500 bin olur mu? Bir milyona ulaşır mı?

Peki son yıllarda ne oldu da buralara geldik? Suçlar niçin böylesine artış gösteriyor? Yoksa Türk insanı kimlik mi değiştirdi? Vahşileşti mi, acımasız mı oldu? Bunları boşuna sormuyorum. Örneğin, evleri soyulanlara polislerin söylediği söz hemen hemen aynı:

"Hırsızı evinizde görürseniz direnmeyin, sizi öldürebilir. Kapkaççıya, gaspçıya direnmeyin, silahlıdır."

Türk insanı vahşileşmedi, daha acımasız olmadı.

Ama insanımız işsiz kaldı, yoksullaştı, aç kaldı.

Bu durumda iki şey gerçekleşti:

1- İşinden olan, iş bulamayan, yoksullaşıp aç kalanlar suça yöneldi.

2- Bu ortamdan yararlanan mafyalar, örgütler ve kişiler, onları suç makinesi olarak örgütleyip sokağa saldı.

Sevgili okuyucularım, yukarıda sadece Ankara için açıkladığım devlet rakamları bir ibret belgesi, utanç tablosudur. Bir yanda memleketin fabrikaları, limanları, arazileri, bankaları, ihaleleri, alımları ve her şeyi yerli işbirlikçilere, yabancılara, partili yandaşlara sunulup peşkeş çekilirken... Ve bu utanç tablosu vatandaşa "kalkınıyoruz, çok iyiye gidiyoruz" diye yutturulmak istenirken, insanımıza işte bu reva görülüyor.

Polis, savcılıklar, mahkemeler ve son olarak cezaevi yönetimleri bile bunalmış durumda. Bu suçlarla baş etmek mümkün olmuyor.

Bu "ufak tefek" suçlar -eğer çok önemli değilse ve işin içinde güzel bir kadın falan yoksa- medyaya yansımıyor.

Yukarıda size Ankara’daki tabloyu sundum. Ötesini siz düşünün! Daha doğrusu, Arap şeyhlerine, İsrailli, Yunanlı vesaire birilerine kazandırmak, partili yandaşları zengin etmek uğruna bizi bu duruma kimlerin sürüklediğini düşünün!
Yazarın Tüm Yazıları