Paylaş
Sevgili okuyucularım, elimde Vakıfbank'ın bugünkü yönetimi tarafından hazırlanmış bir dosya var. Bu dosya tam bir ibret belgesi.
Vakıfbank, bundan birkaç yıl önce, bizim uyanık Ahmet Özal'a muhteşem bir kredi veriyor. Torpili yapan, babası Turgut Özal.
Verilen kredi miktarı tam 6 milyon 406 bin dolar!
Tahmin edeceğiniz gibi, bu paralar geri gelmiyor.
Krediyi alan, Ahmet'e ait Artı Filmcilik isimli şirket. Kefil olanlar o dönem Ahmet'e ait olan Kanal-6, Artı Yayıncılık ve Artı Medya Pazarlama isimli şirketler, Hasan Basri Uğurlu, Ahmet Özal ve ayrıca kredinin 600 bin dolarlık bölümü için, Kanal-6'nın bugünü sahibi olan Mehmet Kurt.
***
Aradan aylar ve yıllar geçiyor, bizim uyanık Ahmet bu parayı geri ödemiyor. Bunun üzerine Vakıfbank haciz ve icra işlemleri başlatıyor.
Komedi ve rezalet, işte bu aşamada başlıyor! Bundan sonrasını Vakıfbank raporundan izleyelim:
Kanal-6'da sadece 3 milyar 242 milyon lira tutarında mal bulunuyor ve bunlara haciz konuluyor! Bunlar yakında satışa çıkarılacak.
Ahmet'in uçan kuşa borcu var. Haciz konulacak bir şeyi yok. Şirketlerinde sadece masa ve sandalye çıkıyor. Fakat gel gelelim, uyanık Ahmet çok güzel bir şey yapmış. Bunu da rapordan izleyelim:
‘‘Türk Patent Enstitüsü Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından Artı Yayıncılık adına tescilli olan;
Kanal-l, Kanal-2, Kanal-3, Kanal-4, Kanal-5, Kanal-6, Kanal-7, Kanal-8 ve Kanal-9 markalarına haciz şerhi işlenmiştir. İhtiyati haciz kesin hacze dönüştüğünde, markaların satışı istenecektir...’’
Arkadaşın uyanıklığını gördünüz mü? Kanal-l'den başlayıp Kanal-9'a kadar televizyon isim haklarının patentini kendine almış! Yani bugün siz Kanal-5 isimli bir televizyon kurmak isteseniz, Ahmet'e para bastırıp isim hakkını ondan satın alacaksınız!
(İyi de, bu arada Refah'ın yayın organı olan Kanal-7 ne oluyor? Bunlar isim hakkını Ahmet'ten satın mı aldılar, yoksa korsan mı kullanıyorlar?)
Yakında mezat salonlarında şöyle bağırtılar duyarsanız şaşmayın!
‘‘Haydiiii, televizyon kuracaklara Kanal-3'ün isim hakkını satıyorum... Var mı alan?.. Satıyoruuum, saaaat-tıııım...’’
***
Vakıfbank raporunu okumaya devam edelim. Edelim ki, Ahmet'e hortumlanan paraların başına gelenleri daha iyi görelim:
‘‘Kanal-6'ya ait 35 adet cep telefonunun kaydına haciz konularak konuşmaya kapatılmıştır.
Borçlular adına tahsis edilmiş veya edilecek olan kanal ve frekans bandı, doğmuş ve doğacak yayın izni, lisans hakkı ile uydu hakları üzerine haciz konulması istemiyle Türk Telekom'a yazı yazılmıştır. Haciz talebimiz Türk Telekom tarafından reddedilmiştir.
Borçlulara ait yayın izni, frekans ve uydu haklarının ve ruhsatlarının haczi talebiyle RTÜK'e yazılmıştır. RTÜK tarafından verilen cevapta, Kanal-6'nın kuruluşları nezdinde haczi kabil herhangi bir hak ve alacağı bulunmadığı bildirilmiştir.
Kanal-6'da yayınlanan reklamlar nedeniyle borçlu televizyonun reklam şirketlerinden alacakları varsa, haczi için tezkereler gönderilmiştir. Cevap beklenmektedir. Mehmet Kurt hakkında da, borcun 600 bin dolarlık kısmını ödeme konusunda verdiği taahhütname uyarınca ihtiyati haciz istenmiştir. Mahkeme ihtiyati haciz kararı vermiş, haciz işlemleri başlamıştır. Mehmet Kurt'un Sarıyer'deki evine hacze gidilmiş, ancak evdeki taşınır malların başka bir alacaklı tarafından muhafaza altına alınmış olması nedeniyle işlem yapılamamıştır...’’
***
Vakıfbank bizim uyanık Ahmet'e 6 milyon 406 bin Amerikaniş yeşil dolar kaptırmış, şimdi haciz işlemlerinde karşısına masa, sandalye, cep telefonu ve isim hakları çıkıyor!
Ahmet ortalıkta yok! Borcunun bir bölümünü Kanal-6'nın yeni sahibi Mehmet Kurt'a devretmiş. Kurt ise devlet yetkilileriyle yaptığı görüşmelerde ‘‘Allah bana, ben size’’ diyor!
***
Ahmet rezaleti sadece Vakıfbank'ta değil ki!.. Devlete ait Emlak Bankası ve Halk Bankası'na da Ahmet'in milyonlarca dolar borcu var.
Karşılığı sıfır!
Paralar, battı balık yan gider!
Peki ama bu paraları Vakıflar Bankası, Emlak Bankası ve Halk Bankası'ndan hangi genel müdürler hortumlamış?
Bunların isimleri belli. Hatta son Susurluk raporunda da bazılarının isimleri ‘‘Banka Çetesi’’ benzetmesi ile geçiyor.
Hesap soran var mı? Yok.
***
Devlet bankalarındaki soygun, Türkiye'nin en büyük soygunu. Ama ortalıkta babayiğit bir hükümet yok ki, bu soygunu ayarlayan genel müdürlerden ve diğerlerinden hesap sorsun!
Yukarıda değindiğim Ahmet Özal olayı, banka soygununun milyarda biri bile değil.
Bir sürü üçkâğıtçıya devletin ve milletin trilyonlarını bir daha gelmemek üzere pompalayan o genel müdürlerin ve diğer yetkililerin tümü, aramızda ‘‘muteber adam’’ olarak dolanıyorlar.
Hemen hepsi de, devletin en önemli makamlarında yer bulmuşlar.
Bakan olmuşlar, milletvekili olmuşlar, önemli kurumların başına çöreklenmişler.
Burada bir kez daha yazıyorum: Devlet bankaları özelleştirilmediği sürece, Türkiye'deki pislik temizlenmez.
Bataklık, o bankalardır. Onların kaynakları ile belli kesimlere trilyonlar akıtılmıştır. O paralar hiçbir zaman geri gelmeyecektir.
Tıpkı Ahmet Özal'a hortumlanan paralar gibi.
İnşallah hayrını görmesinler, yiyenlere ve yedirenlere haram olsun. Ne yedilerse ve ne götürdülerse, bin mislini Allah onlardan ve çoluk çocuklarından çıkarsın.
(Önemli not: Hırsızlardan bu dünyada hesap sorulacağı yok. Bu yüzden işi Allah'a havale etmek zorunda kalıyorum).
Paylaş