HAZİNE’den Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan çok doğru söyledi!
"Suç artışı ekonomik değil, ahlakla ilgili."
Ben uzun yıllardan beri böyle muhteşem, dört dörtlük bir tanımlama duymamıştım! Varsayalım ki bu iş ekonomiyle ilgili değil. İnsanlar işsiz kalmadı, aç kalmadı, para kazandı, durumları iyiye gitti!
Yine varsayalım ki, suç oranlarının artmasının ekonomideki rezaletle, gelir dağılımındaki dengesizlikle de uzaktan yakından ilgisi yoktur!
O halde ahlaksızlık ve dolayısıyla suçlar niçin arttı?
Bu tanımı yapan Ali Babacan. Demek ki bir bildiği var. Yani bu soruya yanıt vermekle yükümlüdür. Türkiye’de ahlaksızlığın arttığı doğrudur. Ancak ahlaksızlık durup dururken artmaz. İnsanlar aç kaldıkça ahlaksızlığa ve suça yönelir.
Türkiye’de suç sayısı öylesine korkutucu boyutlara ulaştı ki, cezaevleri tıka basa doldu. Şu anda içeride 80 bin’e yakın hükümlü ve tutuklu var. Bu bir rekor! Mahkemeler bu durumu dikkate alarak, tutuklanması gereken pek çok suçluyu bırakıyor.
Adalet Bakanlığı çaresiz. Hükümlü ve tutuklular bazı cezaevlerinde koridorlarda, yerlerde yatıyor.
Peki biz buraya nasıl geldik? Başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin her yerinde özellikle mala karşı işlenen suçlarda korkunç bir artış var. Suç rekorları kırılıyor.
Hırsızlık, gasp, kapkaç, dolandırıcılık en başta geliyor. Hiç kimse evinde ve işyerinde huzurlu değil. Hiç kimse sokağa güvenli çıkamıyor.
İşte bu yüzden güvenlik sektörü bir numara oldu!..
Ve bu gerçekler gizli değil, milyonlarca insanımızın gözleri önünde yaşanıyor. Dahası, açlar ve işsizler dahil herkesin sinirleri bozuk. Her yerde olay var, kavga dövüş, silah, darp, yaralama, cinayet var. En ufak bir tartışma bile kanla bitiyor.
Şimdi ise Hazineden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan ortaya çıkmış, hiç sıkılmadan "Suç artışının nedeni ekonomik değil, ahlakla ilgili" diyebiliyor.
Bu lafa kargalar bile güler... Ve kargalar sorar:
"O halde sizin döneminizde ahlaksızlık niçin böylesine artış gösterdi, onu söylesenize beyefendi?"
Bay Babacan bunlara yanıt veremez... Çünkü doğru konuşmuyor, doğru söylemiyor. Gerçekleri saptırmaya kalkışıyor.
Acaba ’kelle’leri düşündü mü?
DÜN hepimizin kafasında bir soru vardı. Tayyip Bey Suriye’deki futbol maçını izlerken acaba bizim "kelleler" hiç aklına geldi mi?
"Kelle" dediği, PKK tarafından şehit edilen 6 binden fazla subayımız, astsubayımız, polisimiz, er ve uzman çavuşumuz idi...
Ve o işin tepesinde, yıllarca Suriye tarafından bize karşı beslenip korunan Abdullah Öcalan vardı.
Goool!.. Ofsayt!.. Faul!.. Falan filan!..
Stadyumda bunları izlerken, ya da Suriyeli yetkililerle görüşürken, onlara şirinlik gösterisi yapıp dostluk mesajları verirken, toprakta yatan "kellelerimizi", o ana baba kuzularını, yiğit insanlarımızı, o acılarda Suriye’nin çok büyük payı olduğunu acaba hiç düşündü mü?
14 Nisan’da Ankara’da
Sevgili okuyucularım, önümüzdeki 14 Nisan cumartesi günü Ankara’da, Anıtkabir’in yanı başındaki Tandoğan meydanında yurtsever, laik, Atatürkçü güçlerin -parti ve dernek ayırımı olmaksızın- büyük mitingi var.
O gün Ankara’da olun ve bu büyük toplantıda yerinizi alın. Unutmayın, hemen ertesinde AKP’nin cumhurbaşkanı adayı açıklanacak. Gür sesinizi oradaki varlığınızla yükseltin.
Başbakan bu konuda çok bozuk. Dün Suriye’ye giderken kendisine bu miting konusu sorulduğunda şöyle dedi:
"Bu iş şirazesinden çıkmış vaziyetinde. Anayasa hükümlerini yok farz etmek suretiyle yollara dökülen bu takımların şu anda ne yaptığı belli değil. Onlar da yollarına devam edecek, bizler de."
Dikkat ediniz. "Onlar ve biz!" Ayrımcılığa şimdiden başladı.
O gün Ankara’da hava soğuk olabilir, yağışlı olabilir. Türkiye’nin neresinde olursanız olun, mutlaka katılın. Bu, içinizi dökmek ve "Biz de varız" demek için belki de son fırsatınız olacak.
Ankara 14 Nisan Cumartesi günü hepimizi bekleyecek.